Selda Bağcan’ın
yorumuyla, “Sivas’ın yollarına, çıkayım dağlarına.” Türküsünün nağmeleri
yankılanıyordu kulaklarımda, Bursa otogarından Sivas’a doğru hareket
ettiğimizde.
Sivas Bursa
arası yaklaşık 830 kilometre. 12 saatlik bir otobüs yolculuğu sonrası Sivas
otogarında aracımızdan indiğimizde sabahın ilk saatleriydi. Sivas Kongresinin
95.yıl dönümü etkinlikleri kapsamında, TDF (Türkiye Dağcılık Federasyonu)
Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü, Sivas Dağcılık İl Temsilciliği ve
SİVDAK ( Sivas Doğa Sporları ve Arama Kurtarma Kulübü) ile birlikte düzenlenen
2688 metre rakımlı Gürlevik dağı zirve tırmanışı için Sivas’a gelmiştik.
İç Anadolu’nun
doğusunda yer alan Sivas, Anadolu’daki tarihi İpek Yolunun yanı sıra, MÖ. 6.
Yüzyılda Anadolu’ya hâkim olan Perslerin kullandığı, İran’dan başlayıp,
Türkiye, Anadolu topraklarına ulaşan ve döneminin en önemli ve zengin ticaret
yolu olarak kabul edilen Kral Yolunun da güzergâhlarının kesiştiği bir yerde. Sivas’a daha önce gitmek hiç nasip olmamıştı.
Sadece, askerlik için Erzincan’daki acemi birliğime giderken ve dağıtım için
dönüşte otobüs ile şehrin içinden geçmiştim.
Organizasyon
komitesinin duyurduğu programa göre saat 12.00’da Gençlik Hizmetleri ve Spor İl
Müdürlüğü Atatürk Kapalı Spor Salonu önünde toplanılacak. 13.30’da bizim gibi
Türkiye’nin dört bir yanından gelen dağcılara günün anlam ve önemini ifade eden
tişörtlerin dağıtılması sonrasında topluca Atatürk Anıtına yürünecekti.
Programın başlangıç saatine kadar önümüzde haylice bir zaman vardı. Bizde bu
vakti kahvaltı sonrası Sivas şehir merkezini ve tarihi eserleri gezerek
değerlendirmeye karar verdik.
İlk durağımız,
çantalarımızı bırakmak için uğrayacağımız kapalı spor salonu yolu üzerindeki
Sivas Atatürk Stadyumunun çimenleri oldu. Burada arkadaşlarımız ile
çektirdiğimiz hatıra fotoğrafı sonrası kapalı spor salonuna uğrayıp
çantalarımızı bıraktık.
Organizasyonun
dağıttığı tişörtleri de üzerimize giyerek Sivas şehir merkezine doğru yürümeye
başladık. Şehir merkezinde sırasıyla, Milli Mücadelemizin önemli noktalarından
biri olan Sivas Kongresinin yapıldığı Atatürk Kongre Merkezi, Ulucami, Çifte
Minareli Medrese ve tarihi Kaleyi ziyaret ettik.
Saatin öğle
saatlerine yaklaşması ile hızlıca kapalı spor salonuna dönüp tüm dağcılar hep
birlikte Atatürk Anıtına doğru yürüyüşe geçtik. Burada, anıta çelenk konulması,
saygı duruşu, İstiklal Marşı ve günün anlam ve önemi ile ilgili konuşmalardan
sonra hareket saati olarak duyurulan 17.00’ ye kadar şehir merkezi gezimize
devam ettik.
Akşam saat 17.00’da
bizleri tırmanış öncesi çadırlarımızı kurarak geceyi geçireceğimiz ve ertesi
sabah Gürlevik dağı tırmanışına başlayacağımız Sivas’ın Hafik ilçesine bağlı Aktaş Köyüne götürecek otobüslere
binerek kamp alanına doğru yola çıktık.
Yaklaşık, 68 kilometre, 1 saatlik bir yolculuktan sonra araçlardan, kamp
alanına gidebilecekleri son noktada inerek kamp yükümüz ile kamp alanına doğru
yürüyüşe geçtik.
Yol üzerinde, intikal için bölgede bulunan kahraman Mehmetçiklerimiz ile hatıra fotoğrafı çektirerek anı ölümsüzleştirmek ise mükemmeldi.
Yaklaşık 1
saatlik yürüyüş sonrası kamp alanımıza varmış ve çadırlarımızı kurmuştuk. Akşam
yemeği için organizasyonun ikramı olan mangalda köfte ve tavuk dan oluşan
yemeğimizi yedikten sonra ateş başında sessizlik saati olarak duyurulan gece 23.00’a kadar dağcı dostlarımız ile sohbet ettik.
Sabah kahvaltı
için duyurulan 05.00 saatine kadar yol yorgunluğunun
da etkisi ile olsa gerek deliksiz bir uyku çekmiştim. Sabah serinliğinde arkadaşlar ile güzel bir
kahvaltı yaptık.
Hareket için sabah saat 06.00’da yürüyüş düzenine geçtiğimizde
birden kendimi çok kötü hissettim. Maalesef karnım şiddetli bir biçimde
ağrımaya başlamıştı. Hemen arkasından gelen mide bulantısı ve ishal ile
birlikte zirve tırmanışının beni oldukça zorlayacağını tahmin etmem çok da zor
olmamıştı. Nitekim daha yürüyüşün başında vücudum halsiz düşmüş ayaklarımda
derman kalmamıştı. Bir an geri dönüp, çadırımda istirahat etmeyi bile düşündüm.
Ama bu kadar yol geldikten sonra bu şekilde geri dönemezdim ve devam
etmeliydim. Ben de öyle yaptım ve devam ettim. Yol boyunca beni acaba neyin bu
şekilde rahatsız etmiş olabileceğini düşünmeden kendimi alamadım. Sabah
içtiğimiz çorba, öğlen yediğimiz et yemeği ya da akşamki köfte, tavuk.
Hangisiydi acaba?
Aslında bu
sorunun cevabını zirve tırmanışı sonrası döndüğümüz kamp alanında alacaktım.
Gürlevik dağı
2668 metre yüksekliği ile çok yüksek bir dağ olmasa da gerek dik ve zorlu
çıkışları gerekse zirveye kadar yürünecek uzun mesafe sebebi ile zor bir dağ
olarak sayılabilir. Belki de bugün böyle düşünmeme sebep olan, gerçekten çok
kötü bir durumda, halsiz, bitkin bir şekilde zirveye çıkmamdı.
Zirve
yürüyüşünün başında çıktığımız uzun ve dik tepenin bitiminde bizi geniş ve uzun
bir vadi karşıladı. Burada ilk uzun molamızı verdik. Rehberimiz düzlük boyunca
karşıdaki tepelere ilerleyeceğimizi, tepeyi çıktıktan sonra sırt boyunca
yapacağımız yürüyüş ile zirveye varacağımızı söyledi.
Mola sonrası
gurup ile tekrar yürüyüşe geçtik. Güneşin artık tepeye çıkması ve etkisini
arttırması ile birlikte vücudumda ishal, terleme ve kusma ile kaybettiğim
sıvının sıkıntısı da halsizliğim ile birleşince yürüyüş artık iyice tahammül
edilmeyecek hale gelmişti. Her zirve tırmanışımda yaptığım gibi yanıma yine
gereğinden fazla su almıştım. Yol boyunca bol bol su içip kaybettiğim sıvıyı
tekrar yerine koymaya çalıştım.
Nihayet son
tepeyi de çıkmış Gürlevik dağının zirvesini uzaktan görmüştük. Son bir gayret
ile adımlarımı sıklaştırarak zirveye adımımı attığımda tüm sıkıntılarımı da bir
kenara bırakıvermiştim.
Gürlevik dağının
zirvesine çıktığımda dudaklarımda yine, “Sivas’ın yollarına, çıkayım
dağlarına.”türküsünü mırıldanıyordum. Aslında yol boyunca dilimden düşmedi
desem yeridir.
Siyah saçım
dolam dolam
Boynun da kurbanın olam
Eğer başka yar seversen
Bu ellerde nasıl duram
Sivas'ın yollarına
Çıkayım dağlarına
Bırak ben beni vuram
Ölüm gitmez zoruma
Selvi boylum salın da gel
Bir bakışın ömre bedel
İkimizi ayırdılar
Kör olası zalım kader
Sivas'ın yollarına
Çıkayım dağlarına
Bırak ben beni vuram
Ölüm gitmez zoruma
Boynun da kurbanın olam
Eğer başka yar seversen
Bu ellerde nasıl duram
Sivas'ın yollarına
Çıkayım dağlarına
Bırak ben beni vuram
Ölüm gitmez zoruma
Selvi boylum salın da gel
Bir bakışın ömre bedel
İkimizi ayırdılar
Kör olası zalım kader
Sivas'ın yollarına
Çıkayım dağlarına
Bırak ben beni vuram
Ölüm gitmez zoruma
Bu güzel
türkünün bir de hikâyesi var. Yeri gelmişken bu hikâyeyi de sizler ile paylaşmak isterim.
Sivas'ın
Yollarına Türküsünün Hikâyesi;
Evvel zamanda
Sivas ilinden bir kervancı Halep'ten mal getirir. Tam üç yıldır kervancılar
yurtlarından, baba ocaklarından ayrı düşmüşlerdir.
Kervancılar Halep'ten aylarca yol ala ala, en sonunda, karlı fırtınalı bir kış günü Sivas'la Kayseri arası yıkık bir Selçuk hanına kendilerini zor atarlar. Handa gecelemeye karar verip, yüklerini çözerler. Sivas çok yakında olduğundan kervancılar bir an evvel gitmek isterler ve gece yola çıkarlar.
Fırtınayı hesap etmeyen kervancıların kervanı yolda kara ve fırtınaya teslim olur, oracıkta hepsi ölürler. Onların ölüme teslim olduğu yere de kervan kıran denir.
Ve bu olay üstüne Anadolu insanları, türlü türlü türküler çıkarmışlardır Bu türküleri şairler, şair olmayanlar, olayı kim duyupta yüreği yandıysa ver yansın etmiştir. "Sivas'ın Yollarına Türküsü" de bu olay üzerine yazılmıştır.
Kervancılar Halep'ten aylarca yol ala ala, en sonunda, karlı fırtınalı bir kış günü Sivas'la Kayseri arası yıkık bir Selçuk hanına kendilerini zor atarlar. Handa gecelemeye karar verip, yüklerini çözerler. Sivas çok yakında olduğundan kervancılar bir an evvel gitmek isterler ve gece yola çıkarlar.
Fırtınayı hesap etmeyen kervancıların kervanı yolda kara ve fırtınaya teslim olur, oracıkta hepsi ölürler. Onların ölüme teslim olduğu yere de kervan kıran denir.
Ve bu olay üstüne Anadolu insanları, türlü türlü türküler çıkarmışlardır Bu türküleri şairler, şair olmayanlar, olayı kim duyupta yüreği yandıysa ver yansın etmiştir. "Sivas'ın Yollarına Türküsü" de bu olay üzerine yazılmıştır.
Gürlevik dağının 2668 metre
rakımlı zirvesinde toplu fotoğraf çekimi sonrası kısa bir yemek molası da
verdik. Bu mola birkaç parça bir şeyler atıştırıp, biraz sıvı almak için güzel
bir fırsat olmuş. Güneşe karşı yüzümü dönüp ayaklarımı uzatıp dinlenmiştim.
Dönüş için işaret verildiğinde kendimi biraz daha iyi hissediyordum.
Kamp yerine dönüşümüz bu sefer
daha farklı ama uzun bir rotadan olacaktı. Çıkıştaki tempomun aksine biraz daha
grubun gerisinde kalarak ağır ağır inmeyi tercih ettim.
Kamp yerine vardığımda, “İşte tüm
rahatsızlığımın sebebi buymuş.” Dedirten konuşmalara kulak misafiri oldum. Kamp
yerinde, dağlardan gelen ve bir boru vasıtası ile kayalıkların arasından akan
bir kaynak suyu vardı. Bu buz gibi lezzetli kaynak suyundan kampa ilk
geldiğimiz de kana kana içmiş. Gün boyunca da bu suyu kullanmıştık. “Suda kurt
varmış.” Söylemini test etmek amacı ile pet şişe ile aldığım su içerisinde gerçekten
minik kurtçukları görmek, çok rahatsız etti mi? Diye sorsanız. Cevabım hayır
olacaktır. Olan olmuştu. Artık su borusunun başına tülbent bağlanarak suyu
süzüyorlardı. Ama artık çok önemi yoktu. Çok güzel bir şehirde güzel bir dağa
sağlıklı bir şekilde çıkmış ve inmiştik. Üstelik artık sabah olduğu kadar
kendimi çok kötü hissetmiyordum.
Kamp yerinde yapılan anons ile
birlikte tüm dağcılar, kamp yerinin kenarında kurulan büyük çay ocağı başında
toplandık. Burada yapılan çay ikramı ve günün anlamını ve tırmanışı temsil eden
anı madalyalarının dağıtımı sonrasında artık çadırları toplayıp geri dönüş
yoluna çıkma vakti gelmişti.
Kamp yerinden ayrılırken, dilimde
yine Sivas’ın yollarına türküsü vardı. Oturduğum koltuğumdan geri dönüp Gürlevik
dağına bakarken içimden geçirdim. “Ne iyi yapmışımda gelmişim. Bir sürü yeni
dost edindim. Güzel bir Anadolu şehrini gezdim. Yine etkileyici güzel bir dağın
zirvesine çıktım.” Güle güle Gürlevik, güle güle Sivas...
Bir sonraki yazımda görüşmek
üzere. Hoşça kalın.
Hakkı Şenkeser.
Hakkı Bey merhaba,
YanıtlaSilGüzel yazınız için gerçekten teşekkür ederim. Emeğinize sağlık.
Ben de Ağustos ayı ortasında Gürlevik Dağı'nda zirve görmeyi planlıyorum. Sadece iki kişilik küçük bir grubuz.. :) Bu anlamda sizden her ne kadar detaylı bir yazı olsa da iniş- çıkış sürelerini de mümkünse öğrenmek isterim. Sabah 05:00 de yürüyüşe başladıktan sonra ne kadar sürede zirve gördünüz acaba ve hatırlıyorsanız dönüş sürenizi de öğrenebilirsem harika olur.. Onun haricinde bir tavsiyeniz olursa onu dinlemek isterim.
Şimdiden teşekkürler cevabınız için görüşmek üzere..
Yasin..
Yasin bey lütfen kusuruma bakmayın bayağıdır diğer bloğumla meşgul olurken yorumunuzu kaçırmışım. Ne yaptınız çıktınız mı Gürlevik dağına? Haberlerinizi bekliyorum. Selamlar.
Sil