Bugün 1 Ocak 2018 yani yeni bir yılın ilk günü.
Ben de ilk olarak sevgili eşimin, prenseslerim olan canım kızlarımın, tüm sevdiklerimin ve siz sevgili dostlarımın yeni yılını kutluyorum. Umarım 2018 yılı hepimiz için önce sağlık sonra mutluluk, huzur ve başarı getirir.
Aslında 2018 yılının bu ilk saatlerinde farklı bir konu üzerine yazmayı düşünüyordum. Hatta başlık bile hazırdı. Ama madem yeni yıl yeni umutlar demek ben de geçtiğimiz yılın bir muhasebesini yapıp yeni yıldan beklentilerim üzerine bir şeyler yazayım diye düşündüm ve yazının başlığına da “Yeni Yılın İlk Yazısı” dedim.
Aslında 2018 yılının bu ilk saatlerinde farklı bir konu üzerine yazmayı düşünüyordum. Hatta başlık bile hazırdı. Ama madem yeni yıl yeni umutlar demek ben de geçtiğimiz yılın bir muhasebesini yapıp yeni yıldan beklentilerim üzerine bir şeyler yazayım diye düşündüm ve yazının başlığına da “Yeni Yılın İlk Yazısı” dedim.
Hatırlarsanız, 31 Aralık akşamı yılın son gününde, “UmutDolu Sihirli Kelimeler Hayatınızdan Eksik Olmasın” başlıklı yazımı paylaşmıştım.
Yazdığım bu yazıda kelimelerin sihrinden bahsedip her yeni yıl başlangıcında
kendimiz, sevdiklerimiz ve tüm dünya için dilediğimiz, umut dolu sihirli
kelimeler ile bezenmiş söylemleri, hayata dair umutlarımızın her daim sıcak
kalabilmesi adına tüm yıl boyunca kullanmamız gerektiğinin öneminden
bahsetmiştim.
İşte ben de kendi adıma 2018 yılı boyunca bunu yapacağım.
Bolca bu sihirli kelimeleri kullanıp enerjimi düşüren kelimelerden uzak
duracağım. Hatta bu tip kelimeleri diline pelesenk etmiş insanları hayatımdan
uzak tutacağım ki etrafım geçtiğimiz yıllar boyunca böylesi insanlar ile ister
istemez çevriliverdi. Sizlere de sevgili dostlarım bunu yapmanızı şiddetle tavsiye
ederim.
Çünkü içinizde hayat bulup dudaklarınızdan dökülen her sözcükle
bir anlaşma imzalarsınız. Hem kendiniz hem de karşınızdakiyle. Hatta tüm
evrenle!
Okuduğum da çok beğendiğim bir sözü paylaşayım sizlerle.
“Bir insan
gelecekte ne yaşayacağını merak ediyorsa bugün ne konuştuğuna baksın. Olasıdır
ki bugün en çok konuştuğunuz şey yarının deneyimi olacak.”
Size bir sorum olacak sevgili dostlar. Bugün yılın ilk
günü, kalkar kalkmaz ilk ne yaptınız? Yüzümü yıkadım, kahvaltı yaptım gibi
günlük rutinlerinizin dışında ne yaptığınızı soruyorum. Bazılarınız diyecektir.
“Ya dün gece yılbaşıydı yedik, içtik, eğlendik haliyle
geç yattık. Bu sebeple bugün de yatıp dinleniyoruz.”
Sonuna kadar saygı duyuyorum. Hepimiz insanız eğlenmeye
de, dinlenmeye de sonuna kadar hakkımız var. Peki, sen ne yaptın? Diyenler için
de. Ben de geç yatmama rağmen sabah erkenden kalktım ve koşmaya gittim. Batıl
bir inanış vardır hepiniz bilirsiniz. Yeni yıla nasıl girersen öyle gider derler.
Çok batıl inançlarım olmasa da yeni yıla koşarak girmeyi özellikle istedim.
Koşmanın ne anlama geldiğini sanırım bilmeyeniz yoktur.
Koşmak öncelikle sağlık demektir. Benim için ise koşmanın bir anlamı daha var. Hem
sağlık hem de insanlık yararına güzel bir şeyler yapabilmek için fırsat demek.
Tamam koşuyoruz. Yalnız koşalım.
Hep beraber koşalım. Kendimiz için, sağlığımız için, daha fit olmak hatta sosyalleşmek
için bile koşalım. Ama koşarken aynı anda yardım edebileceğimiz bu kadar fazla
insan varken neden sadece kendimiz için koşalım ki?
Anlayacağınız 2018
yılında hem sağlığım hem de sivil toplum kuruluşları için yardımseverlik
koşuları yapmaya devam edeceğim.
Kişisel gelişimin önemine
her daim inanan biri olarak yeni yılda da bolca okumaya, araştırma yapmaya,
yazmaya ve kişisel gelişimime katkı sağladığını düşündüğüm eğitimleri almaya
devam edeceğim. Bunu yaparken de hedefim, hem kendi gelişimime katkıda bulunmak
hem de topluma faydalı birey olabilmeye devam etmek.
Peygamber efendimizin çok
güzel bir sözü var. “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.”
Yıllarca çalışmış ve tecrübe sahibi olmuş ya da ilim tahsil etmiş, bolca
okumuş, araştırmış bir kişi eğer bu tecrübelerini sadece kendi ya da yakın
çevresinin menfaatleri için kullanıyorsa çok yazık. Eğer bu bilgi ve tecrübe
birikimi onunla birlikte mezara gidecekse çok daha yazık.
Bu sebeple 2018 yılında
gönüllülük faaliyetlerinde bulunmaya bu devam edeceğim. 2017 yılı bu anlamda
benim için oldukça özeldi. Daha önce yardımseverlik koşuları vasıtasıyla hem
bağış toplayıp hem de çevremde farkındalık sağlayarak katkıda bulunduğum TEGV,
Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı gönüllüsü olarak ülkemizin geleceği olan
çocuklarımız için gönüllü eğitmenlik yapmaya başlamıştım.
Her girdiğim eğitim öncesi
şunu düşünürüm. Bu çocuklar yarın bir gün büyüyecek. İçlerinden belki yarın
bizleri yönetecek devlet adamları çıkacak. Hatta hiç önemli değil basit bir
memur, belki de bir işçi bile olabilirler. Ama biz bu çocuklara ne kadar
faydalı olabilirsek, geri dönüşü hem kendileri hem aileleri en önemlisi toplum
yararına iyi bir insan olabilmeleri adına çok önemli olacak. Kendi adıma,
ülkemizin geleceğine küçücük bir tuğla bile koyabiliyorsam ne mutlu.
2017 yılında geçtiğimiz 18
sene boyunca çalıştığım iş yerimden ayrıldım. Kendimce çok haklı olduğuma
inandığım geçerli sebeplerim var. 45 yaşındayım. Hem mesleki hem de İletişim
anlamında iyi bir tecrübeye ve bilgi birikimine sahip olduğumu düşünüyorum.
Uzun yıllar boyunca üretimde imalatçı olarak çalışmış biri olarak kazandığım
mesleki teknik ve teorik becerinin yanına iletişim becerilerini, kurumsal ve
bireysel sosyal sorumluluk becerilerini de eklemiş biri olarak geleceğe de
güvenle bakıyorum. Anlayacağınız 2018 yılında yeni kariyer tekliflerine açığım.
Uzun yıllar boyunca
üretimde, özellikle aynı proses de uzun süre çalışmış kişiler için kullanılan
bir terim vardır. “İşletme Körlüğü” Bir süre sonra yaptığınız iş o kadar
otomatikleşir ki o işi ne kadar mükemmel yaptığınız önemli olmaksızın
yaptığınız işin dışında işiniz ile ilgili çevrenizde olup biten çoğu şeyi
gözden kaçırır, hatta bilinçsiz olarak umursamazsınız. İşte buna işletme
körlüğü derler. Konuyu nereye getireceğim. İşletmede bir üretimci olarak geçen
iş hayatım boyunca işletme körlüğü, dolayısıyla insanları buna iten ya da bu
şekilde çalışmalarına sebep olan şartları ya da sebepleri gözlemledim,
inceledim, araştırdım ve nihayetinde çözüm bulabilmeye çalıştım.
Bu da bende psikolojiye
karşı bir merak doğurdu. Şartlar sebebiyle yani çalışmam gerektiği için örgün
olarak psikoloji eğitimi alabilmem çok mümkün durmuyordu. Ben de bir yandan
dışarıdan alacağım eğitimler ile kendimi psikoloji alanında geliştirmeye
çalışırken, bir yandan da ikinci üniversite eğitimimi, açık öğretim sosyoloji okuyarak
tamamlamaya ve psikoloji alanında yüksek lisans yapabilmeyi kendime hedef
olarak koydum. Hedefimin ilk ayağı olarak 2017 yılında tekrar üniversite
sınavlarına girdim. Sonuçta ilk tercihim ve hedefim olan sosyoloji bölümünü
kazandım ve kayıt yaptırdım.
Bir yandan da uzunca
zamandır yapmayı düşündüğüm, “yazmak” konusunda ilk adımı 2017 yılı içerisinde
geçtiğimiz Mart ayında attım. Amatör olarak, Google altyapısını kullanan
Blogger’de bir kişisel blog açarak yazmaya başladım. Bir bebek gibi büyüttüğüm
Hakkı Şenkeser “Benim Dikey Dünyam” başlıklı bloğumda 2018 yılında yine yazmak,
kaliteli içerikler üretebilmek en büyük hedefim olacak.
Aslında yazmak benim için hiçbir
zaman uzak bir kavram olmadı. Çalıştığım işyerinde birçok mesleki doküman,
eğitim notu hatta kitap bile yazdım. Artık hedefim daha çok daha kaliteli
yazılar hatta kitap yazmak olacak. Kafamda taslak halinde birkaç projem var.
Üzerinde şu an düşünüyorum. Belki 2018 yılı bu anlamda harekete geçtiğim bir
yıl olacak. Kim bilir?
Dağlar, benim dikey
dünyam. 2018 yılında tırmanmaya dağların zirvelerine çıkmaya devam edeceğim. Sizlerle
sevdiğim bir sözü paylaşayım.“Dağlar sessiz öğretmenlerdir.” Burada sizlere niçin
dağcılık yaptığımı uzun uzun anlatmayacağım. Sadece tırnak içerisinde yazdığım
kısa cümle bile ne anlatmak istediğimi fazlasıyla anlatıyor sanırım.
Ve Ağrı. Türkiye'nin
zirvesi. 5137 metrelik yüksekliği ile tüm dağcıların olduğu gibi benim de
hayalim. 2014 yılından bu yana terör sebebiyle tırmanışlara kapalı. O tarihten
bu yana özlem ile bekliyorum. Bir umut bu sene tekrar tırmanışa açılacağına
dair haberler alıyorum. Dedim ya umut. Bekliyorum.
Maraton koşmaya devam.
Daha önce iki sefer İstanbul Maratonun da 42 kilometre koşarak “Kıtalararası
Koşucu” unvanı aldım. Ama asıl hedefim maratonu çok sevdiğim dağlar ile yan
yana getirmek. Yani dağlarda ultra maratonlar koşabilmek.
Anlayacağınız durmak yok.
Koşmaya devam. Yazımı müsaadenizle yine çok sevdiğim ve yazımın başlığında
paylaştığım bir söz ile Friedrich Nietzsche’den bir alıntı ile bitireyim.
“Seni öldürmeyen şey, seni
güçlü kılar.”
Görüşmek üzere, hoşça
kalın.
Hakkı Şenkeser.
Yorumlar
Yorum Gönder