Manisa Spil Dağı İsmet Ülkeli'yi Anma Zirve Tırmanışı.



Manisa ili sınırları içerisinde bulunan Spil dağı uzunca süredir gitmek istediğim dağlardan bir tanesiydi.Bursa’ya yakın oluşu ve bu sebeple de her zaman gidebileceğimi düşünmem ve genellikle dağ tırmanışlarında daha yüksek rakımlı dağları seçmem sebebi ile de devamlı ertelediğim çevre şehir dağlarından da bir tanesiydi.



Spil Dağı, Manisa merkezden kuzey yolunu izleyerek 24 km, İzmir merkezden güney yolunu izleyerek yaklaşık 50 km uzaklıkta, ismi Manisa ile özdeşleşmiş, tarih, mitoloji ve flora bakımından çok zengin bir dağ. 


Manisa merkezden de kolaylıkla zirvesi gözüken dağın Spil Dağı, Gediz Nehri ovasının 60 metrelik seviyesinden başlayarak Karadağ zirvesinde 1517 metre yüksekliğe ulaşır. Dağın çevresinde derin vadiler ve bunların içinde dere yatakları bulunmaktadır. 


Nitekim yaptığımız tırmanışta hem klasik rota, ön duvar hem de tırmanış sonrasında oduncu yolu parkurundan dönerek Spil dağının tüm bu güzelliklerini görme şansımız oldu.

Manisa TDF İl Temsilciliği tarafından bu yıl 4.sü düzenlenen ve tüm Türkiye’den dağcılık kulüpleri ve dağcıların davet edildiği, ülkemizin duayen dağcılarından ve eski Manisa TDF İl Temsilcisi olan rahmetli İsmet Ülkeli anısına düzenlenecek olan Spil dağı tırmanışının duyurusu yapıldığında artık Spil’e ve Manisa’ya gitmenin vakti geldi dedim kendi kendime.
Nihayetinde 24 Mart 2017 tarihinde Cumayı, Cumartesiye bağlayan gece saat 02.00’de sırt çantamı, çadırımı ve kamp malzemelerimi de alarak Manisa’ya doğru yola çıktım.


Manisa Bursa arası 292 kilometre, yaklaşık üç buçuk saatlik bir karayolu yolculuğu sonrası yolculuğum saat 05.30’da Manisa otogarında sona erdi.
Sabahın erken saatlerinin de olmasının etkisi ile otogarda çok fazla kişi yoktu. Otogarın şehir merkezinin dışında olması sebebi ile bu saatte şehir merkezine nasıl gideceğim diye düşünürken az ileride, sırt çantası ile oturan ve her halinden tırmanış için Manisa’ya geldiği belli olan bir dağcı gördüm.


İşte İstanbullu bir dağcı olan sevgili Recep Kulaber abi ile tanışmamızda Manisa otogarında oldu. Kendisi ile 2 gün boyunca sürecek olan etkinlikte, inşallah uzun yıllar sürecek bir dostluğun temelini de attığımızı düşünüyorum. Sadece Recep abimi? Hayır, her yeni bir şehir her yeni bir dağda nice güzel dostluklar biriktirmiştim bu güne kadar. Bu seferde öyle olacağını biliyor, dönüşte bir sürü yeni dostum olacağını şimdiden hissediyordum.
Saat 06.00’da halk otobüsü ile şehir merkezine doğru yola çıktık. Otogarın şehir merkezine uzaklığı yaklaşık 3 kilometre. 5 dakikadan daha kısa bir sürede şehir merkezine ulaştık ve Cumhuriyet meydanında halk otobüsünden indik. Programa göre saat 09.30’da bu meydanda toplanılacak ve Atatürk anıtı önünde tüm yurttan katılan dağcılar ile anma töreni gerçekleştirilecekti.

Anma törenine daha uzunca bir süre vardı. Şehrin caddeleri arasında kısa bir yürüyüş sonrası bir simitçiden simit ve peynir alarak küçük bir esnaf çay ocağında Recep abi ile kahvaltımızı yaparken bol bolda sohbet ettik.
Anma töreni saatinin yaklaşması ile çay ocağından ayrılarak oldukça yakın olan Cumhuriyet meydanına doğru tekrar yürüdük. 


Artık alan önündeki çay ocağının önü iyice kalabalıklaşmaya başlamıştı. Her biri farklı şehirlerden, farklı dağcılık kulüplerinden gelen dağcılar sırt çantalarını ve kamp malzemelerini bir kenara bırakmış birbirleri ile sohbet ediyor, daha önceden tanışanlarda birbirleri ile hasret gideriyorlardı.
Bu buluşmalar benim için her zaman çok özel olmuştur. Her yeni dağ aynı zamanda eski dostları görmek içinde bir fırsattı. Nitekim daha önceki tırmanışlarımda tanıştığım birçok dağcı arkadaşı Manisa’da görmek çok güzeldi.
Saat 09.30’da TDF Manisa İl Temsilcisi Fuat Kuloğlu’nun işareti ile tüm dağcılar Atatürk anıtı önünde toplanmaya başladı. 


Açılış konuşması ve anıta çelenk konulmasının ardından saygı duruşu ve İstiklal Marşımız okunarak kulüplerin ve derneklerin flamalarını da açmasıyla toplu fotoğraf çekimine geçildi. 


Akabinde Fuat Kuloğlu’nun etkinliğin seyri ile ilgili bilgilendirmesi sonrası kamp yerine araçlar ile hareket saati olan 12.00’ ye kadar bir serbest zaman verildi. 


Bu süre zarfı içerisinde hem Manisa’yı gezecek hem de kamp sırasında lazım olacak su ve birkaç temel ihtiyaç malzemesini temin edecektik. Akşam yemeği ve sabah kahvaltısı organizasyon tarafından verileceği için ufak tefek atıştırmalıklar dışında yiyecek fazla bir şeyde almayacaktık.
Cumhuriyet meydanından yürüyerek ayrılarak Manisa caddelerinde Recep abi ile birlikte dolaşmaya başladık. Tarihi Yeni Han önüne geldiğimizde çevredeki esnaflarında tavsiyesiyle çorbacı Taylan’da paça çorbası içerek yavaş yavaş acıkmaya başlayan karnımızda doyurduk. 


Çorba sonrasında tarihi Yeni Han içerisinde çay ve kahve içerek aramıza katılan dağcı dostlarımız ile dağ ve dağlar ile ilgili koyu bir sohbet ile zamanı çabucak tüketiverdik. Artık kamp yerine hareket zamanı yaklaşmıştı. Hızlıca önümüze ilk çıkan bir marketten suyumuzu ve atıştırmalık birkaç parça yiyeceğimizi alarak araçların hareket edeceği Muradiye Camii önüne doğru yürüyüşe geçtik.



Bundan sonraki hareket noktamız tırmanış öncesinde kamp atıp çadırlarımızı kuracağımız Tütün tarlası mevki idi.
 Spil dağı milli parkı sınırları içerisinde yer alan Tütün tarlası mevkiine araç ile yaklaşık 8 kilometre yol kat ederek ulaşıyorsunuz. Hemen Spil dağının eteklerinde bulunan kamp alanımıza ulaştığımızda ilk işimiz geceyi geçireceğimiz çadırlarımızı kurmak oldu. Tüm çadırların kurulmasının ardından tüm katılımcılar ile birlikte orman içerisinden tek sıra halinde yürüyerek, iki kilometrelik patikadan İsmet Ülkeli Dağ evini ziyaret edip kayıtlarımızı yaptırarak  kamp alanına geri döndük.


Akşam yemeğinin yenileceği 19.00’a kadar biraz daha vakit geçirmek amacı ile yine kamp alanında tanıştığımız emekli asker olan Bekir Tangal ve Recep Kulaber ile birlikte çevrede bir keşif yürüyüşüne çıktık. Yürüyüşümüzü tamamlayıp kamp alanına yaklaştığımızda yemek aracının da gelmesi ile birlikte tavuk ve pilavdan oluşan akşam yemeğimizi yemek üzere dağcılar ile birlikte sıraya girdik. 




Yorgunluğun üzerine karnımızın da bayağı bir açıkmış olmasının etkisi ile yemek dağıtan arkadaşların “ Yemeğimiz arttı, almak isteyenler gelebilir” teklifini geri çevirmeyerek tekrar sıraya girerek karnımı iyice doyurdum. Bu arada Bekir abiden gelen “ Arkadaşlar karnınızı fazla doyurmayın. Akşama ateş başında tavuk pişireceğiz.” Söylemine “ O zamanda yeriz.” Diyerek gülerek cevap verdim. Temek sonrası Recep abi ile birbirimize bakarak “ İyi yedik “ söylemi de Tunç Fındık’ın K2 tırmanışı sırasında çadırda İranlı dağcı arkadaşı Azim’e söylediği “ İyi yedik mi Azim? “ söylemine bir atıf oldu.
Yemek sonrası üzerimize iyice ağırlık çökmesi üzerine Bekir abiye bizi kamp ateşinin yakılacağı saatte kaldırmasını rica ederek çadırımızda birkaç saatlik bir istirahata çekildik. Yol yorgunluğunun da etkisi ile hemen uykuya dalıvermişim.
Dışarıdan Bekir abinin seslenmesi ile uyandığımda ilk fark ettiğim havanın karardığı oldu. Saatime baktığımda yaklaşık 2 saat kadar uyuduğumuzu ve saatin 21.00’e geldiğini gördüm. Hemen çadırdan çıkarak yine benim gibi istirahata çekilen Recep abiyide uyandırarak ateş başındaki sohbete bizde katıldık. Bu arada Bekir abinin Manisa’dan sipariş ettiği tavuklarda gelmişti. Nasıl pişireceğiz? Nasıl yiyeceğiz diye düşünürken ( Ateş başının hem kalabalık olması hem de közsüz yeni ve büyük bir ateş olması sebebi ile )Bekir abi bir çırpıda tavukları şişlere dizerek ateş üzerine yerleştiriverdi. 




Bize de ellerine sağlık diyerek yemek düşmüştü. Devamında ateş başındaki sohbetimiz sessizlik için duyurulan saat 23.00’e kadar devam etti. Yarın sabah saat 07.00’de kalkılıp kahvaltı yapılacak ve 08.00’de zirve tırmanışına başlanacaktı. Bizde istirahatımıza kaldığımız yerden devam etmek üzere tekrar çadırlarımıza çekildik. Uyku tulumu içerisine girdiğimde yavaş yavaş kaydığımı fark ettim. Her ne kadar çadır kuracağım yeri seçip zemini iyice tesfiye ettiğimi düşünsem de hafif meyilde kaldığımı yana doğru matın üzerinden kaydığımı hissedince anladım. Matı hemen çadır kapısına doğru diklemesine çevirip uykuma kaldığım yerden devam ettim. Gece birkaç sefer çıtırtılara uyanmama rağmen oldukça iyi bir uyku aldığımı söyleyebilirim. Duyduğum çıtırtıların ihtiyaç görmek için çadırlarından çıkan dağcılara ait olduğunu düşünmüştüm. Daha sonra bu çatırtıların çevrede özgürce gezen yabani yılkı atlarına ait olduğunu öğrendim.


Alarmın çalmasını beklemeden uyandığımda saat sabah 06.00 ‘yı gösteriyordu. Organizasyon sorumlularınca dağıtılan kahvaltılıklarımı çıkararak güzel bir sabah kahvaltısı yaparak tırmanış için hazırlanmaya koyuldum. Tırmanış için yanıma alacağım ufak sırt çantam içerisine yaklaşık 2 lt. Su ve atıştırmalık birkaç yiyecek koyduktan sonra artık tırmanış için hazırdım. Zaten İl Temsilcisi Fuat Kuloğlu’nun da duyuruları ile tırmanışa katılacak dağcılar toplanmaya başlamıştı.


Tırmanış 2 grup halinde yapılacaktı. İlk grup nispeten daha zor, klasik rotada denilen Ön duvardan zirveye doğru tırmanışa geçerken diğer grupta nispeten daha kolay orman içerisinden oduncu yolu adındaki trekking rotasını takip ederek zirveye ulaşacaklardı.
Biz Recep abi ile birlikte klasik rotadan zirveye ulaşacak grup ile birlikte tırmanışa başladık. Bir gün öncesi birlikte karşıdan dağa bakarak çıkacağımız rotayı tahmin etmeye çalışmıştık. Ön duvar – klasik rota, organizasyonu düzenleyenler tarafından, zor rota olarak duyurulmuştu.


Bu nitelendirmeyi hak edercesine dağa direkt olarak tırmanmaya başlıyorsunuz. Yer yer çarsak zeminden de geçiş yaptığınız dağın etapları oldukça dik ve keyifli. Yer yer dar geçit ve vadilerden ilerliyorsunuz. Zirveye doğru kaya tırmanışını aratmayacak ellerinizi de kullandığınız tırmanışları bol bol yapıyorsunuz. Tırmanış esnasında Recep abi ile birlikte yürüdüğümüz, yine tırmanış esnasında tanıştığımız Hasan Sarik arkadaşımız dağ ve rota ile ilgili bize oldukça bilgi verdi. Yeri gelmişken buradan kendisine hem tırmanış sırasındaki yol arkadaşlığı hem de çektiği güzel fotoğrafları için tekrar teşekkür ediyorum.


Tırmanış esnasında mola verdiğimiz noktalardan biride kral yolu geçidinin bulunduğu kısımdı. Hazır yeri geçmişken kral yolu ile bağdaştırılan efsaneler ile ilgili kısa bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Spil dağı ile ilgili   Milli parkın tarihi ve mitolojik yönü de zengindir. Mitolojiye göre Spil Dağı’na adını veren, Zaman Tanrısı Kronos’un karısı Kybele’dir (Sipylene). Kybele bütün tanrıların, tanrıçaların olduğu gibi bitkilerin, hayvanların ve insanların bereket tanrıçasıdır.

 Bir diğer kaynağa göre de Frigya Kralı Menos’un kızı Sibel’in bu dağa atılarak vahşi hayvanlar tarafından büyütülmesinden dolayı dağa Spilos adı verilmiştir. Sonraları Kral, Tantal Kalesi’ni yaptırmış, kalenin bitmesi şerefine verdiği ziyafette oğlunu kurban ettiği için tanrılar tarafından cezalandırılmıştır. “Ağlayan Kaya” olarak bilinen yer ise, mitolojiye göre 14 çocuğunun Leto tarafından öldürülmesi sonucu çocuklarının ardından ağlayan Niobe’ye aittir. Bu mitolojik hikâye ile birlikte dağ ile ilgili duyduğum ikinci efsanede Atlantis oldu.  1995 yılında İngiliz Arkeolog Peter James'in Manisa'da ve Spil Dağı çevresinde yaptığı araştırmaların ardından "Krallığın Çöküşü ve Atlantis'in Sırları Çözüldü" adlı kitabı yayınlanmış. Kitap dünya genelinde çok ses getirince hemen ardından BBC tarafından Atlantis'in Manisa'da bulunması ile ilgili belgesel hazırlanmış. Peter James "Krallığın Çöküşü ve Atlantisin Sırları Çözüldü" adlı kitabında Atlantis - Tantalis ve Manisa ilişkisi şu şekilde özetleniyor: 

"Tantalis'in hükümdarı Tantalus ile Atlantis'in hükümdarı Atlas aynı kişidir. Tantal us Dione'nin kocası iken, Atlas Dione'nin babasıdır. Her ikisi de zenginlikleri ve lir çalma ustalıkları ile ünlenmişler ve tanrılara karşı gelmeleri nedeniyle gökyüzünde asılı kalmaya mahkûm edilmişlerdir. Tantalus Spil Dağı'nın altında ezilirken, Atlas ise Atlas  Dağı'na dönüştürülmüştür.  Hem Tantalis hem de Atlantis deprem sonrası sular altında kalmıştır."
Tırmanışın sonlarına doğru, dün kamp alanında da çok bahsedilen parkurun en sıkıntılı noktası olduğu söylenen Engin Kongar geçidine geliyoruz. 



Geçit yaklaşık 50 metre uzunluğunda iki kişinin yan yana yürüyemeyeceği genişlikte ve uçurum kenarından yürünen bir geçit. İsmini aldığı Engin Kongar ise, 8 Eylül 1956 yılında Niğde Aladağlar Demirkazık tırmanışında düşerek hayatını yitirmiş, üniversite yıllarında okurken bir yandan da Manisa’da dağcılık yapan aynı zamanda gazeteci yazar olan Emre Kongar’ın kardeşi. Bu vesile ile dağlarda hayatını kaybetmiş tüm dağcıları saygı ile anıyoruz.


Zirve öncesi son molamızı da hemen zirvenin altında, zirvedeki bayrak direğini rahatlıkla gördüğümüz bir tepe üzerindeki çam ağacının altında verdik. 




Buradan sonra dik bir yamacı aşıp zirve düzlüğüne adım atıyorsunuz. Bu düzlükten bayrağın bulunduğu zirve taşı noktasına ulaşmanız içinse nispeten çok dar olmayan bir kılçıktan yürümeniz gerekiyor.
Tahmini 600 metre rakımlardan başladığımız zirve tırmanışını zirvenin bulunduğu 1517 rakımlık tepeye 3 saatlik bir sürede tırmanarak tamamladık. Zirvede bol bol zirve fotoğrafı çekindikten sonra tüm dağcılar toplanarak günün anlam ve önemine binayen İl temsilcisi Fuat Kuloğlu’nun yaptığı konuşma, saygı duruşu, İstiklal Marşı, toplu resim çekimi ve katılım sertifikalarının dağıtılması sonrasında dönüş yoluna geçildi.







Dönüş yolu farklı bir rotadan, ormancı yolundan yapıldı. Kanyonlar, vadiler, inler, mağaralar, gibi jeolojik yapı bakımından muhteşem bir parkurdan kaynaklanan çam, ardıç, kavak, ceviz, kızılağaç, karaağaç ve meşe ağaçlarından meydana gelen bölgenin çok zengin bitki türleri yanında, milli parkta bilimsel araştırmalarla belirlenen 20’den fazla endemik bitki türü ile bezendiğini iniş sırasında öğreniyoruz. Hatta Osmanlı İmparatorluğu’nun bir devrine adını veren ve Avrupa ülkelerine de götürülen Manisa laleleri de milli parkta doğal olarak yetişmekte olduğunu da öğrendik.

 Dağın yabani yaşam bakımından da zengin olduğunu, başlıca yabani yaşam türlerinin de ayı, karaca, kurt, çakal, domuz, tilki, sansar, porsuk, dağ keçisi, akbaba, kartal ve sülün olduğunu öğreniyoruz. Park'ın doğusunda 600 m yükseklikte bulunan ve sülük dolu olduğu için "Sülüklü Göl" olarak adlandırılan bir göl bulunmaktadır. Yine dönüş yolumuz üzerinde Atalanı mevki adı verilen bir bölgeden geçtik. "Atalanı" mevkii adını, Osmanlı İmparatorluğu  döneminden beri devam eden bir uygulama ile bölgedeki atların mevsimlik olarak veya ihtiyarlamaları nedeniyle burada yılkıya bırakılmasından dolayı aldığını öğreniyoruz. ( Yılkı-başıboş bırakma ) Atalanı'nda ayrıca konaklama için bungalov tarzında konaklama tesisleride mevcut.
 Kamp alanına döndüğümüzde saat artık 15.00 olmuştu. Dönüş yolunda “ Hadi ne zaman geliyorsunuz. Tavukları pişirdim sizi bekliyorum.” Diyen Bekir abinin karşılaması ile önce bizim için pişirdiği tavukları yiyerek karnımız doyurduk. Sonrasında da hızlıca çadırlarımızı toplamaya koyulduk. Amacımız bir an önce otogara ulaşıp dönüş yolu için biletlerimizi almaktı. Bir çırpıda çadırları toplayıp çantalarımızı sırtlandık ve bizi Manisa’ya götürecek otobüsümüze bindik. 
Otogara vardığımızda artık saatler 18.00’ı gösteriyordu. Metro Turizmin saat 19.45 otobüsü ile yola çıktığımızda geride bir sürü hatırayı da geride bırakıyorduk. Manisa gerçekten çok güzel bir şehir. Spil ise gerçekten harika bir dağ. Kendi kendime iyi ki gelmişim diye içimden geçirdim dönüş yolunda.
Peki, sadece Spil dağı ve Manisa’mı? Tabiî ki hayır.
Birbirinden değerli yeni tanıştığımız dağcı dostlarımızın dışında 4 dağcıya ayrı bir paragraf açmak istiyorum.
Sevgili Recep Kulaber, Bekir Tangal ve Hasan Sarik, 2 günlük tırmanış etkinliği boyunca birlikte oldukça fazla zaman geçirdik. Yine uzunca bir aradan sonra yine dağlarda karşılaştığımız sevgili Hüseyin Sarı hocamada ve diğer dağcı arkadaşlarıma güler yüzleri, arkadaşlıkları için tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Sağ olsunlar, Varolsunlar. İlk fırsatta tekrar görüşebilmek dileklerim ile buradan kendilerine selam ve sevgilerimi gönderiyorum.

Bir teşekkürde bu güzel ve anlamlı organizasyonun ev sahibi TDF İlTemsilcisi sevgili Fuat Kuloğlu’na, organizasyonun her aşaması ile yakından ilgilendi ve bizlere harika misafirperlik gösterdi. Kendisine buradan tekrar çok teşekkür ediyor, sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.

Hakkı Şenkeser














Yorumlar