Dostlarım soruyorlar, "Neden
dağcılık? Niçin dağların zirvelerine
tırmanıyorsunuz?
Bu soruya genelde Avusturyalı ünlü
dağcı Hermann Buhl'dan bir alıntı ile cevap veririm. " Neden tırmanış?
Doğal olanı deneyimlemek için, bizi hep içine çeken tehlike için, eksiksiz bir
özgürlük hissi için, aşağıdaki devasa boşluk için... "
Peki, sadece bu kadar mı? Kesinlikle
hayır. Türk dağcısı Tunç Fındık’ın, İrtifa 8000/Yüksek Macera isimli kitabının
önsözünde de yazdığı gibi, "İnsan ruhu zorluklarla mücadele etmeye ve
keşif yapmaya ihtiyaç duyar. Keşif olayı Amerika’yı keşfetmek kadar büyük olmak
zorunda değildir."
Sanırım tam karşılığı bu olsa gerek.
Mücadele azmi ve keşfetmek.
Keşfetmek, Tunç’un da söylediği gibi asla Amerika’yı keşfetmek kadar büyük olmak zorunda değil. Zirvesine çıkmak için ilk defa gittiğiniz yeni bir dağ, dağın bulunduğu bölge, şehir, kasaba, orada yaşayan insanlar. O insanların yedikleri, içtikleri, nasıl yaşadıkları, kültürleri. O topraklarda yaşamış medeniyetler. İşte bunların her biri benim hayatımdaki yeni keşifler.
Antalya’nın Elmalı ilçesi sınırlarında
bulunan Kızlar Sivrisi dağı 3085 metre yüksekliği ile Batı Torosların ve
Akdeniz Bölgesinin en yüksek noktasıdır.
TODOSK, Toroslar Doğa Sporları
Kulübünün her yıl geleneksel olarak düzenlediği, Ulusal Dağcılık Şenliği
kapsamında ilk defa gideceğim Kızlar Sivrisi tırmanışı için Bursa’dan
Antalya’ya doğru, Bursa'dan arkadaşım ve aynı zamanda aynı iş yerinde birlikte çalıştığımız Hasan Özdek ile birlikte yola çıktığımda, bir yandan da hayatımdaki yeni keşifler için sabırsızlanıyordum.
Elmalı ilçesi, tırmanış öncesinde son
hazırlıklarımızı tamamlayacağımız ve artık buradan tırmanış kampına hareket
edeceğimiz son yerleşim bölgesiydi. Yapacağımız her yeni dağ tırmanışı
öncesinde gideceğimiz dağ, dağın bulunduğu yerleşim bölgesi ile ilgili ön
hazırlık yapmasını severim. Benden önce o dağa çıkan dağcıların internette
paylaşmış oldukları faaliyet raporlarını okur, gideceğim bölgeyi tanımak amacı
ile internetten araştırma yaparım.
Tırmanış öncesinde, her zaman olduğu
gibi Kızlar Sivrisi dağı ve Elmalı ilçesi hakkında pek çok yazı okumuştum.
Özellikle Elmalı ilçesinin tarihi beni çok etkilemişti. Kısaca bahsetmek
gerekirse;
Elmalı,
Antalya şehrine bağlı, şehir merkezine yaklaşık 111 kilometre, deniz kıyısına
ise 60 kilometre uzaklıkta olan ve 2016 nüfus sayımına göre nüfusu 38.623 olan bir ilçe merkezidir. İlin
batısında, güneyden Finike ve Kale, doğudan Merkez ve Kemer, kuzeyden
Korkuteli, batıdan Muğla’nın Fethiye ilçeleriyle çevrilidir.
İlçe
toprakları, Antalya Körfezi’nin batısında, Akdeniz’e doğru büyük bir çıkıntı
yapan Teke Yaylası’nın tam ortasında yer alır. Çevresi yüksek dağlarla sarılı
Elmalı Ovası’nın deniz düzeyinden yüksekliği 1.100-1.200 m arasında değişir.
Tarih, kültür, turizm
ve tarım kenti olan Elmalı, geçmişten aldığı tarihsel mirası bugünle
birleştiren ve bu mirası geleceğe taşıyarak medeniyetle yoğrulmasını sağlayan ilkler ve medeniyetler kentidir. Ekonomisi daha çok tarıma dayanan Elmalı, Türkiye’nin elma üretiminin yaklaşık %10’unu,sebze ve meyve üretiminde önemli üretim merkezidir.
birleştiren ve bu mirası geleceğe taşıyarak medeniyetle yoğrulmasını sağlayan ilkler ve medeniyetler kentidir. Ekonomisi daha çok tarıma dayanan Elmalı, Türkiye’nin elma üretiminin yaklaşık %10’unu,sebze ve meyve üretiminde önemli üretim merkezidir.
Elmalı ilçesinin
tarihi MÖ 5.-4. yüzyıllarda bölgede yaşayan Likyalılar ile başlar. Bölge, Roma
İmparatorluğu'nun, Bizans İmparatorluğu, Selçuklu Devleti'nin, Teke
Beyliği'nin, Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetiminde kalmıştır.
Elmalı ilçesi çeşitli medeniyetler ile iç içe yaşamış bir
yöredir. Yıldırım Bayezid zamanında Osmanlı idaresine geçen Elmalı, Osmanlı
Devleti'nin ilk zamanlarında Anadolu Eyaletine bağlı Teke Livasının merkezi ve
Teke Paşalarının ikametgâhı olmuştur. İdare merkezinin Antalya'ya nakledilmesi
üzerine Elmalı kaza haline gelmiştir. İlçe sıra ile "Kabalı, Emelas,
Elmalı"gibi isimlerle anılmıştır.
Elmalı, umarım yakın zamanda Türkiye’nin ve dünyanın önemli şehirleri arasında hak ettiği yeri alacaktır.
Antalya’dan karayolu
ile yaklaşık 1,5 saatte Elmalı ilçesine ulaşmıştık. TODOSK kulübü sorumlusu
ilçede yaklaşık 2 saat kadar kalacağımızı ve bu sürede hazırlıklarımızı
tamamlayarak araç başında olmamızı söylemişti. Bizde Bursa’dan birlikte yola
çıktığımız Hasan Özdek arkadaşım
ile birlikte ilk gördüğümüz marketten birkaç temel ihtiyaç malzemesini aldıktan
sonra ilçeyi gezmeye karar verdik.
Kısa bir ilçe turu
sonrası ki Elmalı ufak bir ilçe. Hemen ilçe merkezinde, İbrahim Elmalılı
caddesi üzerinde eski hükümet konağının restore edilerek müzeye
dönüştürüldüğünü öğrendiğim Elmalı müzesini gezmeye karar verdik.
2 katlı ve geniş arka
bahçesi bulunan müzede, yörede yapılan kazılar sonrasında gün ışığına
çıkarılmış geçmiş dönem medeniyetlerine ait eserler ve kalıntılar
sergilenmekte. Bunların en dikkat çekicisi yazımın da konusu olan, Karataş Semayük’ün ilk tunç dönemi eserleri,
Karataş Semayük mezarlık alanında bulunmuş olan 3 adet küp mezarı olmuştu.
Bu kısımda bayağı bir vakit geçirmiş,
kalıntıların sergilendiği kısımdaki açıklayıcı yazıları okumuş ve müze
görevlisinden bizlere ayrıntılı bilgi vermesini rica etmiştim. Tırmanış
sonrasında Bursa’ya döndüğümüzde ise Karataş Semayük ile daha detaylı bir
inceleme yapmıştım. Yazının kalan kısmında ise yaptığım bu araştırmalardan
derlediğim bilgileri sizlere aktarmak istiyorum.
Karataş-Semayük;
Elmalı yerleşmesi, Antalya ve Fethiye
arasında, Antalya'nın Elmalı ilçesinde, Toros Dağları'ndaki bir yaylanın
ortasına kurulmuştur. Yerleşme, klasik dönemlerde kuzey Lykia'nın bir bölümünü
oluşturmaktaydı. Neolitik çağdan beri yerleşim alanı olarak kullanılan bu ova
deniz düzeyinden yaklaşık 1100 m. yükseklikte bulunmaktadır. Bugün Elmalı'da ve
çevresindeki hemen hemen bütün köylerde tarihöncesine ait höyükler vardır.
Kentlerin sayısının çoğaldığı ilk tunç çağında (yaklaşık M. Ö.
3000-2000) Elmalı Ovası'nın nüfusu oldukça yoğundu. Ovayı,
kuzeyindeki Gilevgi'den başlayıp güneydeki Gömbe'ye ve Avlan Gölü'ne kadar
kesen ana yollar ile ve kuzeyde Seki ve Oinoanda Ovalarına bağlantı yapan Gügü
Beli yolu üzerinde geniş ilk tunç çağı höyükleri bulunmuştur.
Amerikan Bryn Mawr
College tarafından yeri belirlenen ve Prof. Machteld Mellink tarafından 1963
yılında başlanan kazılarda, İ.Ö. 3. bin ortalarından 2. bin yılın başlarına
tarihlenen Erken Bronz Çağı bir yerleşmenin varlığı belirlenmiştir. Hendeklerle
çevrili dörtgen şeklinde bir saray ile çevresinde ev kalıntıları ve bunların
batısında bugün Antalya Müzesi'nde sergilenen Küp Mezarlar (Pithos) ortaya
çıkarılmıştır.
Ayrıca bölgede bilinen iki anıt mezar
vardır. Bunlardan ilki Karaburun, diğeri ise Kızılbel'dedir. Karataş kazısının
hemen kuzeyinde Antalya- Elmalı yolu üzerindeki Karaburun Kral Mezarı Prof.
Machteld Mellink tarafından kazılmış ve İ.Ö.5. yüzyıl ortalarına
tarihlendirilmiştir. Mezar odasının duvarları av ve savaş sahnelerinden oluşan
fresklerle süslüdür. Kızılbel mezar anıtı ise, kentin batısında Elmalı -Yuva
köyü yolu üzerindedir. Kalker bloklardan oluşmuş bir odadan ibarettir.
Muhtemelen antik dönemde içi boşaltılmış olan mezarda arkeolojik buluntuya
rastlanılmamıştır.
İlk tunç
çağın da kişi ya da aileye ait küp mezarların (pithos), doğu yönünde düzenli bir biçimde sıralandığı görülür.
Yanlamasına yerleştirilen küp mezarların ağızları taş ya da pişmiş toprak
kapaklarla örtülüp üstlerine taş yığılıyordu. Yer üstündeyse, ufak bir tepecik
yapan gömü alanı taş bir duvarla çevrelenerek belirleniyordu. Bu mezarlar yeni
ölülerin defnedilebilmesi için yeniden açılabiliyordu. Bir pithosta en fazla
sekiz ölü bulunmuş, ancak sonuncunun hocker (dizleri karna
çekik) pozisyonunu koruduğu görülmüştür. Kapalı
yere gömme merakının temelleri yüzyıllar öncesine dayansa da neden küp? Ölen
kişinin ana karnına dönmesini simgeleyen bu mezar biçiminde, ceset pişirilmiş
kil küpler içine, ölüler kıvrılmış biçimde, ayaklar karın kısmına doğru
çekilerek yerleştirilmiştir. Yani kübün
içine ana karnındaki şeklinde yatırılır. Boğazköy, karataş (semayük), yanarlar,
gordion’da bu tür mezarlar bulunmuştur
EI yapımı çanak-çömlekçiliğin
başyapıtları sayılan bu mezar küpleri, yüksekliği 1. 80 m.ye kadar varan, üst
üste konmuş kil gövde halkalarından oluşur. Bu. Ayaklı ya da düz dipli
pithosların omuz ve ağız bölümü düzgün biçimlendirilmiştir, kulplarıysa halka
ya da kulak biçimindedir. Kimisinin üstünde çizi ya da kabartma bezemeler
bulunmaktadır.
Evet, ilk gördüğümde beni oldukça
etkileyen ve içerisinde geçmiş dönemlerde yaşamış insanlara ait kalıntıların ve
kemiklerin bulunduğu bu küp mezarlar ile ilgili yaptığım araştırmalardan
derlediğim bilgiler bu kadar. Ne kadar şanslıyız ki böylesine medeniyetlerin
beşiği olmuş bir coğrafya da yaşamaktayız.
Yeter ki gezmek, görmek, öğrenmek
yani keşfetmek isteyelim. Unutmayalım keşfimizin
Amerika gibi büyük olmasına
asla gerek yok.
Bu yazı vesilesi ile,Antalya Elmalı Kızlar Sivrisi dağı tırmanışım da tanıştığım, Oğuz Akın ağabeye ve Hüseyin Sarı hocama ve Hasan Özdek arkadaşıma da selamlarımı gönderiyorum.
Peki, Kızlar Sivrisi tırmanışı ne
oldu? Dediğinizi duyar gibi oluyorum.
O da bir sonraki yazımızın konusu
olsun. Hoşça kalın.
Hakkı Şenkeser.
eline sağlık harika yazmışsın
YanıtlaSilTeşekkürler Recep abi. Isınma turlarındayım daha, zamanla inşallah tecrübe kazandıkça daha iyi yazılar yazmaya çalışacağım.
Sil