Dağlar, Dostlar Size Emanet



Birkaç gün önce Everest’e tırmanma denemesi sırasında hayatını kaybeden ve dünyanın en iyi dağcıları arasında gösterilen İsviçreli Ueli Steck ve dağlarda hayatlarını kaybeden Türk ve yabancı dağcıların anısına bu yazıyı kaleme almak istedim.



Avusturyalı ünlü dağcı Hermann Buhl’un dediği gibi: “ Tırmanışta izleyici yoktur, ödül yoktur, madalya yoktur. Tırmanış bir spordan daha fazlasıdır, bir ihtirastır.

Dağcılık sporuna bundan 5 yıl önce Uludağ zirve tırmanışı ve göller bölgesi yürüyüşü ile başlamıştım. O zamana dek pek çok farklı spor dalı ile uğraşmış ve nihayetinde bir yakınım ile Uludağ göller bölgesine yapmış olduğu, Alaçam Kilimli göl yürüyüşü hakkındaki konuşmamız sonrasında bu spora merak salmış ve nasıl yapılır? Nereden başlamak gerekir? Sorularına cevap bulmak amacı ile araştırma yapmaya başlamıştım. 

Kısa bir araştırmanın sonrasında ise hafta sonu, günü birlik doğa yürüyüşleri düzenleyen bir gruba ulaşmış ve o grup ile ilk dağcılık faaliyetim olan Uludağ zirve ve göller bölgesi yürüyüşü etkinliğini yapmıştım. Bursa’da dağcılık ve doğa yürüyüşleri yapanlar bilirler. Uludağ zirve ve göller bölgesi parkuru, etkinliği düzenleyen gruplar ya da dağcılık kulüpleri tarafından zorluk derecesi olarak, zor kategorisinde derecelendirilir.




O gün, yapmış olduğum ilk tırmanışımın sonrası eve döndüğüm de hissettiklerim sadece yorgunluktan ağrıyan bacaklarım değildi. O gün sadece Uludağ’ın zirvesine çıkmamıştım. O gün şehrin tüm karmaşasından, monoton ve sıkıcı atmosferinden uzaklaşmış, doğada, bir dağın tepesinde kendim ile baş başa kalmıştım. Hissettiklerimi eğer tek kelime ile özetlememi isterseniz, size söyleyeceğim: “ Huzur . Olacaktır.

Sonrasında, bu güne gelene dek doğa yürüyüşlerine ve dağ tırmanışlarına devam ettim. Dağcılık sporu sayesinde güzide memleketimizin pek çok şehrini gezdim. Pek çok dağına tırmandım. Her tırmanışım sonrasında hala görüşmeye devam ettiğim birbirinden değerli ve kıymetli dostlar edindim. Farklı kültürleri tanıdım ve tanımaya devam ediyorum.




Dağcılık sporu sayesinde, huzurun yanına birde hırsı, azmi ve mücadele gücünü ekledim. Evet, dağcılık sporu bünyesinde barındırdığı riskler sebebi ile birçokları tarafından “ Akıldışı bir etkinlik.  olarak tanımlanıyor. Ama bu sporu yapanlar, dağlarda hayatlarını tehlikeye sokacak iki tür tehlikeyi asla akıllarından çıkarmazlar. Dağcının kendisi ile ilgili olanlar ve dağcının kontrolü dışında gelişen tehlikeler. Tehlikeyi biliyorsanız önlem alıp almamak da sizin elinizdedir.

İyi bir dağcı, tırmanacağı dağa hazırlanır, uygun ve yeterli donanıma sahiptir. Çıkacağı rotayı ve hava şartlarını analiz eder. Gerektiğinde zirveden vazgeçer ve geri dönmesini de bilir. Çünkü: “ Dağ oradadır.  Ve tekrar, hatta pek çok kez daha denemek için fırsatı olacaktır. Ama söz konusu olan hayatınız ise asla ikinci bir şansınız olamayabilir. İşte iyi bir dağcı bu ihtimalleri asla aklından çıkarmaz.

Bunun yanında bir de dağcının kontrolü dışında olan tehlikeler mevcuttur. Dağların beklide dağcılar tarafından bu kadar sevilmesinin ve vazgeçilmez olmasının en büyük sebeplerinden birisi de belki de bu öngörülemeyen riskler ve tehlikeler ile dolu olmasıdır. Kar altındaki kaya yapısı, tırmanış rotasının zorluğu, değişken hava şartları ve en büyük rakibiniz! Kendiniz ile mücadeleniz.




Aşırı özgüven, konsantrasyon kaybı, antrenman eksikliği, kendini ve ekibini iyi tanımama. İnanın dağlar asla hatayı affetmez. En düşük rakımlı dağlar, tepeler bile kendince pek çok risk pek çok hayati tehlike içerir. Dağcıya, düşen: “ Dağa saygı duymak. Mücadelesinin dağ ile değil kendisi ile olduğunu akıldan çıkarmamaktır. Bizler dağ müsaade ettiği sürece zirvesine çıkıyoruz. Zorlukları ile sadece mücadele ediyoruz. Savaşmıyoruz…

Tüm bunları dağlarda, dağcı dostlarımdan, birbirinden değerli yıllarını bu spora adamış hocalarımdan öğrendim. Öğrenmeye de devam ediyorum. Ama en önemlisi yaşayarak, tecrübe ederek öğrenmeye çalışıyorum. Kendimce yolun henüz daha çok başındayım. Kat edilecek daha çok yol, çıkılacak çok dağ var.

Zirvesine çıkmayı düşündüğüm her dağ benim için yeni bir tecrübe, yeni bir macera, yeni bir mücadele demek. Çıktığım her yeni dağ ile sadece zirvesine çıktığım dağı değil, kendi sınırlarımı da keşfediyor. Kendimi daha çok geliştiriyorum. “ Zorlu zamanlar değil. Zorlu insanlar kalıcıdır.  Diyerek. Dağ ile değil kendim ile mücadele ediyorum.

Sanırım Avusturyalı ünlü dağcı Hermann Buhl’un, dağcılık ile ilgili aşağıdaki düşünceleri, bu satırların yazarı olan benim dağcılık ile ilgili duygularımın tam karşılığı olsa gerek.

“ İnsanı bu zorlu oyuna sürükleyen nedir? İnsanın özgürlüğünün yasal gereklilikler ve toplum kuralları tarafından çalındığı bir çağda yaşıyoruz. Kişi bu medeniyet denen darboğazdan, ancak doğal âleme kaçarak, dağların huzur ve yalıtılmışlığı ile kurtulabilir… Neden tırmanış? Doğal olanı deneyimlemek için, bizi hep içine çeken tehlike için, eksiksiz bir özgürlük hissi için, aşağıdaki devasa boşluk hissi için… Bu bir tür bağımlılığa benzemektedir…

İşte bu uğurda pek çok dağcı, çok sevdikleri dağlarda hayatlarını kaybediyorlar. Kimi zorlu doğa ve dağ şartlarından kimi de tecrübesizlikten ya da çok fazla özgüven ve ihmalkârlıktan. Ama hepsinin ortak noktaları da dağları, dağcılığı çok sevmeleri. 




Everest’e tırmanma denemesi sırasında hayatını kaybeden ve dünyanın en iyi dağcıları arasında gösterilen İsviçreli Ueli Steck’de bunlardan birisiydi. Kariyeri boyunca pek çok tırmanış yapmış ve rekorları alt üst etmiş. Daha önce tırmanmış olduğu Everest’e, tarihte yalnızca bir kez başarıyla tamamlanmış olan Lhotse Tepesi üzerinden ulaşmak üzerine çalışmalar yapıyormuş. Bunun “ Yapılacaklar listesindeki ” bir macera değil fiziksel mücadele üzerine bir deneme olduğunu belirten Steck bu tırmanışı ile ilgili olarak da şunu söylemiş. “Benim için başarısızlık: Ölmek ve eve dönememek olur.” Nasıl bir motivasyon? Nasıl bir hırs? Ama kesinlikle saygı duyulacak büyük bir dağcı.

Geçtiğimiz sene,  Emler zirve tırmanışı için gittiğim Aladağlar da tırmanış öncesi çadır kurarak geceyi geçirdiğimiz Sokullupınar kamp alanında yaptığım çevre gezisinde büyükçe bir kaya bloğu üzerine çakılmış bir tabela dikkatimi çekmişti. Üzerinde,


“ HÜDDOSK, A.Mecit Doğru, Kürşat Avcı, Soner Ünsal, Nilgün Acar, Zümrüt Işık, Bahar Ural, Soner Kolçak, Mevlüt Parlak isimleri ve Dağlar Dostlar Size Emanet ” Yazıyordu.

HÜDDOSK, Hacettepe Üniversitesi Dağcılık ve Doğa Sporları Topluluğu, Tabelada isimleri yazanlarda Aladağlar da hayatlarını kaybeden dağcılarımız. 2006 yılının Şubat ayında HÜDDOSK ekibi 14 kişilik bir ekip ile Aladağlarda tırmanış yaparken Karayalak mevkiinde çığ altında kalıyorlar. Tırmanış ekibinden 10 kişi kendi imkânları ile çığdan kurtulurken Bahar Ural, Nilgün Acar, Zümrüt Işık ve Soner Kolçak çığ altında hayatlarını kaybetmişler.

Yine Kürşat Avcı 2003 yılında, Mevlüt Parlak 2012 yılında, Soner Ünsal 1999 yılında Demirkazık tırmanışında hayatını kaybeden genç dağcılarımız olmuşlar. A.Mecit Doğru ise 1991 yılında Erciyes tırmanışı esnasında çığ düşmesi sonucu hayatını kaybetmişler.

Evet, bu tabelayı bu kaya bloğu üzerine, bu dağlarda hayatlarını kaybeden dağcılar gibi yine dağlara gönül vermiş dağcılar çakmış ve onları yine bu dağlara emanet etmiş.

Bende bu vesile ile dünyanın neresinde olursa olsun, milliyeti ırkı ne olursa olsun. Dağcılığa gönül vermiş ve hayatlarını dağlarda kaybetmiş tüm dağcıları saygı ile anıyor ve hepsini çok sevdikleri dağlara emanet ediyorum.

Dağlara ve dağcılığa gönül vermiş tüm dostlarıma selam olsun.


Hakkı Şenkeser.

Yorumlar