Erciyes Dağı Kış Zirve Tırmanışı.



Türkiye'nin 5., İç Anadolu Bölgesinin en yüksek dağı olan, 3916 metre rakımlı Erciyes dağı kış zirve tırmanışının kalbimde her zaman ayrı ve özel bir yeri olmuştur. Gerek Erciyes gibi muhteşem bir dağa, her türlü olumsuz hava koşullarına, tipiye, rüzgara ve sise rağmen azimle çıkmış olmamız, gerekse tırmanış öncesinde tanıştığım ve hala görüştüğüm Kayserili, birbirinden değerli dostlarım sebebi ile her zaman hatırladığım ve unutamadığım bir dağ olmuştur. 




Dağcılık ile tanışmam, doğa yürüyüşleri ile başlayıp devamında dağların ve zirvelerin büyüsüne kapılıp zirve tırmanışlarına yönelmem, bir yakınımın yapmış olduğu Uludağ göller bölgesi yürüyüşünü bana anlatması ile 2013 yılının Temmuz ayında olmuştu.

Uludağ’ın 2543 metre rakımlı zirvesi, zirvenin hemen altındaki göller bölgesi ve tüm bu güzelliklere ulaşabilmek için sırt hattından yapılacak uzun dağ yürüyüşü!

Uludağ Zirve
O kadar çok ilgimi çekmiş, bende o kadar çok merak uyandırmıştı ki bir an önce bende çıkmalı ve o muhteşem güzellikleri yerinde görmeliydim. Evet, tüm hissettiğim aynen bu idi.

O heyecan ve sabırsızlık ile vakit kaybetmeden hemen araştırmaya başlamıştım. O ana kadar kafamdaki Uludağ algısı, oteller bölgesi, kışın karda sucuk ekmek, kayanları seyretmek ve her sene Şubat ayında çalıştığım kurumun düzenlemiş olduğu, yıl sonu toplantısı ve yemeği için 1 gece konakladığımız rutin etkinlikten ibaretti.

İnternet de yaptığım Uludağ zirve, göller bölgesi aramalarım sonucunda, daha önce ilgi alanıma girmediği için haberdar olmadığım, Bursa’da faaliyet gösteren dağcılık kulüplerinin varlığından haberim oldu. Buradan sonrası başka bir yazının konusu olsun. Ama tüm bu araştırmalarım sonunda bir dağcılık kulübü ile 2013 Ağustos ayında önce Uludağ göller bölgesi devamında Uludağ zirve yaparak dağcılığa ilk adımımı atmış oldum.

Uludağ Göller Bölgesi
Birbirini kovalayan aylar boyunca pek çok doğa yürüyüşü ve farklı rotalardan Uludağ zirve yürüyüşleri yaptık. Sırasıyla 2014 yılı Mart ayında Çanakkale Kaz Dağı'nın en yüksek tepesi olan 1774 metre rakımlı olan Karataş tepesi tırmanışı, 2014 yılı Mayıs ayı sonunda Konya Ereğli 3430 metre rakımlı Aydos dağı zirve tırmanışı olmak üzere farklı şehirlerde zirve tırmanışları yaptım.

Konya Ereğli Aydos Zirve
1774 metre rakımı ile hafife aldığım ama neredeyse deniz seviyesinden başlayarak hep dik çıktığımız, tırmanış boyunca 4 mevsimi de yaşadığımız Kaz dağları tırmanışı ile ilk defa 3000 metre rakım üzerine çıktığım Aydos dağı zirve tırmanışımda başka yazılarımın konusu olsunlar.

Çanakkale Kaz Dağları Zirveye Doğru
Aynı yılın Eylül ayında aldığımız bir tırmanış daveti uyarınca yeni bir dağ yeni bir şehir için tekrar yollara düştük. 

Sivas Gürlevik Zirve Tırmanışından
Sivas Valiliği’nin koordinasyonunda, TDF (Türkiye Dağcılık Federasyonu), Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü, Dağcılık İl Temsilciliği ve SİVDAK ( Sivas Doğa Sporları ve Arama Kurtarma Kulübü) ile birlikte düzenlenen 2700 metre rakımlı Gürlevik dağı tırmanışı için 6-7 Eylül 2014 tarihinde Sivas’a gidecektik.

Sivas Gürlevik Dağı
Yolculuk esnasında, tırmanış için birlikte yola çıktığımız arkadaşlarımızdan birinden gelen “Dönüşte Erciyes dağına çıkalım mı? “ Önerisi beni müthiş heyecanlandırmıştı. "Neden olmasın ki?" Diye düşündüm. Gidiş geliş 1666 kilometre yol yapacaktık. Üstelik bu yolculuğu Erciyes zirve tırmanışı ile tamamlamak muhteşem olacaktı.

Erciyes! Erciyes Dağı, Kayseri'nin 25 km güneybatısındaki ovaların yanından birdenbire yükselen heybetli, büyük kütleli sönmüş bir volkanik dağ, 3.916 metreye ulaşan zirvesi ile ülkemizin beşinci en yüksek, İç Anadolu bölgesinin de en yüksek dağıdır. 
Toros dağlarının kuzeydoğu uzantısı olan Aladağların en yüksek noktası. Tüm bunlar beni fazlası ile heyecanlandırmaya yetiyordu.

Fakat ummadık bir şekilde rahatsızlanmam, devamında yaşadığım ishal rahatsızlığı sebebi ile çok sıvı kaybetmiş olmam beni bayağı bir halsiz ve güçsüz bırakmıştı. Bu rahatsızlık ve yorgunlukla tamamladığım Sivas Gürlevik zirve de beni ciddi bir şekilde yormuştu. Bu halde Erciyes gibi bir dağa çıkabilmem çok mümkün gözükmüyordu. Acaba zirve tırmanışı öncesi çadır kurarak geceyi geçirdiğimiz Aktaş köyü civarındaki kamp alanında içtiğimiz dağ suyunun bunda bir etkisi olabilir miydi? Bu da yine başka bir yazımın konusu olsun.

Sivas Gürlevik Zirve
Kısa bir süre önce başlamış olduğum dağcılıkla ilgili öğrendiğim en önemli kurallardan birinin, kesinlikle dağları hafife almamak gerektiğiydi. Sağlığınız kesinlikle yerinde olmalı, gerekli teknik malzeme ve donanımınız eksiksiz olmalıydı. Pek çok dağ kazası, ölüm ve yaralanmalar maalesef bu kuralların hiçe sayılmasından gerçekleşiyor. Dağlar her zaman yerinde bekliyor. Ne zaman döneceğinizi kesinlikle bilmeniz gerekiyor. Bende burada kendimce en doğru kararı vererek Bursa’ya dönmüştüm.
Bursa’ya dönüşümden itibaren artık içimde bir Erciyes ateşi yanıp tutuşmaya başlamıştı. İlk fırsat da tekrar geri dönecektim. O zamana kadar internet de ne kadar Erciyes yaz, kış tırmanış raporu varsa okudum. Sırt hattından, şeytan boğazından, Nesrin Topkapı rotasından, kafamda Erciyes’e defalarca inip çıktım. Neredeyse tüm bu rotaları hayali bir biçimde ezberlemiştim.


Nihayet beklediğim haber gelmişti.Büyük bir heyecan ile tüm hazırlıklarımı tamamlayarak.
Türkiye Dağcılık Federasyonu  İl Temsilcisi İsmail Yılmaz'ın duyurusu ile Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü Kayseri Dağcılık İl Temsilciliğin amatör spor haftası nedeniyle düzenlediği Erciyes dağı zirve tırmanışına katılmak üzere 17 Ekim Cuma akşamı Kayseri’ye doğru yola çıktım.


Erciyes dağı Kayseri'nin 25 km güneybatısındaki ovaların yanından birdenbire yükselen büyük kütleli bir stratovolkandır.( Stratovolkan pek çok sertleşmiş lav, tüf ve kül tabakasından oluşmuş, yüksek, konik biçimli bir volkandır. Bu volkanlar dik yamaçlarıyla ve periyodik patlamalarıyla tanınırlar. Bunlardan fışkıran lavın akışkanlığı azdır ve çok uzağa yayılmadan önce soğur ve sertleşir.) Yüksek derecede aşınmaya uğramış olan Erciyes’in son olarak, Roma dönemi madeni paralarındaki betimlemelere dayanarak, MÖ. 253 yılında püskürdüğü söylenir.


Erciyes, 3.917 metreye ulaşan zirvesi ile İç Anadolu'nun en yüksek dağıdır. Dağ ile ilgili olarak ünlü coğrafyacı ve gezgin Argaeus, zirvesinin hiçbir zaman kardan arınmadığını ve açık bir günde zirvesinden Karadeniz ve Akdeniz’in görülebildiğini yazmıştır. Günümüzde zirvesinin sadece kuzey yamacında bir buzulu kalan Erciyes’in zirvesinden dünyanın yuvarlaklığı sebebi ile Akdeniz ve Karadeniz’i görebilmek mümkün değildir.

Erciyes dağının da yine pek çok dağın olduğu gibi bir efsanesi de vardır. 

Efsaneye göre;

16. yüzyılda yaşanmış dillere destan bir aşk hikâyesidir Kerem ile Aslı efsanesi. Bir rivayete göre Kerem, Aslısına yedi yıllık bir takibin sonunda en nihayet Kayseri’de kavuşmuştur. Yıllar süren takibinin ardından Kerem, Aslı’nın Kayseri’ninŞiremenli Mahallesine yerleştiğini ve annesinin dişçilik yaptığını öğrenir. Diş çektirme bahanesiyle çalar kapıyı. Kapıyı Aslı açar. Kerem, Aslıyı görürde durabilir mi ayakta? Geçer kendinden. Solar gül benzi küle döner. Aslı annesine haber verir. Başını Aslının dizine koymasına izin vererek, Kerem’e hangi dişinin ağrıdığını sorar anne.  

Fakat Kerem aşk sarhoşu olmuştur. Aslının dizinden kalkmamak için ağzındaki dişlerin hepsini çektirir.
Aslı’nın annesi, hastanın Kerem olduğunu anlayınca kocasına haber vermek için aceleyle odadan çıkar. O sırada Aslı ile Kerem gece kaçmak için anlaşırlar. Ne var ki kızın babası, Kerem ile Sofuyu yakalatıp zindana attırır.
Lakin Kayseri Beyinin olanlardan haberi vardır. Kerem’i huzura getirtip bir defa da ondan dinlemek ister yaşananları. Bey, Kerem’in halinden ve anlattıklarından öylesine etkilenir ki, hemen papazı çağırtıp Aslı’yı, Kerem e vermezse ölümlerden ölüm beğenmesini söyler. Ferman büyük yerdendir. Papaz istemeye istemeye Kerem ile Aslının evlenmelerini kabul etmek zorunda kalır.

Düğün gecesi gelip çatar. Aslı, babasının yaptırdığı makas değmedik, iğne dikmedik gelinliğini giymiştir. Fakat gelinliğin düğmeleri büyülüdür. Çözülen her düğme kendiliğinden yeniden iliklenir. Muradına eremeyen Kerem, sonunda öyle bir "ah" çeker ki ağzından çıkan alevler onu yakıp kül çevirir. Bunu gören Aslı vurulmuşa döner.

 Saçlarını süpürge yaparak Kereminin küllerini toplamaya koyulur.

Hani "Her ateş söner de aşk ateşi sönmezmiş" ya, işte aşk ateşiyle yanıp yok olan Kerem'in küllerinin içindeki bir kıvılcım ile Aslı da tutuşur ve tıpkı karasevdalısı gibi yanıp kül olur.
Âşıkların birbirine karışan külleri, Erciyes’in eteğinde toprağa verilir.
Efsaneyi bilenlerin anlattıklarına göre; şimdilerde küllerin gömüldüğü o yerde, her yıl bir çift gül açarmış. Birinin rengi kırmızı diğerinin ki beyaz olan bu güller; kırk gün durur, sonra tekrar toprağa karışırmış. 

Bu yüzden derler ki:

“Erciyes’in başındaki kar; bu iki aşığın kefeni, yağan yağmurlar ise onların gözyaşlarıdır.”


Yaklaşık 10 saatlik bir yolculuk sonrası ( Bursa-Kayseri arası 691 kilometre ) sabahın erken saatlerinde Kayseri terminaline ulaştım. Zirve tırmanışı programı için Erciyes dağında kurulu olan kayak merkezindeki Gençlik Hizmetleri Spor İl Müdürlüğü tesislerinde gece yarısı buluşulacaktı. Tırmanış için başlangıç saati ise 03.00 olarak duyurulmuştu. Tırmanış kampsız olarak buradan hareket ile gerçekleştirilecekti.


Önümde tırmanış saatine kadar bayağı bir zaman vardı. Bu süreyi Kayseri şehrini gezerek değerlendirmeye karar verdim. Sırt çantalarımı otogar emanetçisine teslim ederek halk otobüsü ile Kayseri şehir merkezine doğru yola çıktım. Hava kapalı ve hafif yağışlıydı. Yağmurda gezmeyi her zaman çok sevmişimdir. Hafif çiseleyen yağmur altında öncelikli olarak sabah kahvaltısı yapmak için çevredeki esnaflarında tavsiyesi ile bir kahvaltı salonunda Kayseri’nin meşhur pastırması ile yapılmış pastırmalı yumurta eşliğinde tırmanış boyunca lazım olacak enerjiyi de göz önüne alarak kuvvetli bir kahvaltı yaptım. 


Kahvaltı sonrasında ise artık her tırmanış için gittiğim şehirde kahvaltı sonrası yaptığım gibi çay içmek ve şehir ahalisi ile sohbet etmek üzere bir çay ocağı aramaya koyuldum. Yağmurun şiddetini arttırması ile çok daha fazla ıslanmamak için ilk gördüğüm çay ocağına kendimi atıverdim. Dışarıdaki soğuk havaya nazaran içeride yanan odun sobasının da etkisi ile sıcacık olan çay ocağında sakinleri genelde orta yaşın üzerinde ve yaşlı olan büyüklerimiz ile sımsıcak bir sohbet yaptık. Her şehir, her yeni bir dağ benim için yeni insanlar yeni kültürler demekti. İşte bu sohbetler sayesinde hem şehri çok iyi tanıyorsunuz hem de yeni kültürlere yelken açıyorsunuz.
Yağmurun etkisini kaybetmesi ile çay ocağındakiler ile vedalaşarak şehir gezintime devam ettim. Kayseri gerçekten çok düzenli ve planlı bir yerleşime sahip.  Türkiye’nin en kalabalık 14. şehri ve yaklaşık 1,4 milyonluk bir nüfusa sahip büyük bir şehir.


Vakit olarak öğle saatlerine doğru telefon ile İsmail Yılmaz hocayı arayarak tırmanış ve buluşma programı ile ilgili bilgi aldım. Tırmanışın başlayacağı Erciyes kayak merkezi, şehir merkezine yaklaşık 25 kilometre mesafede ve Erciyes dağına kurulmuş bir kayak tesisi. Erciyes Kayak Merkezi'ne gitmek için,  Kayseri şehir merkezinden hareket eden Develi Minibüsleri ile Kayak Merkezine ulaşabiliyorsunuz.

Bende artık yavaş yavaş kayak merkezine doğru yola çıkmaya karar verdim. Ama öncesinde halletmem gereken birkaç işim daha kalmıştı. Tırmanış öncesinde ve sonrasında tüketeceğim yiyeceğimi ve suyumu almak. Gördüğüm ilk markete girerek birkaç parça kolay ve hazırlanması kolay yiyecek ile suyumu aldım. Nitekim dağda henüz sezonun tam olarak başlamaması sebebi ile yiyecek bir şeyler bulamayacağım bana öncesinde söylenmişti. Bu ihtimalide gözeterek alışverişimi tamamlayarak yine halk otobüsü ile terminale dönerek otogar emanetçisine bıraktığım sırt çantalarını teslim alarak. Beni kayak merkezine ulaştıracak Develi minibüslerine binmek üzere tekrar şehir merkezine doğru yola çıktım. 

Burada Erciyes dağı için gelecek dağcı arkadaşlara tavsiyem çantalarını otogara bırakarak şehir merkezine gitmemeleri olacak. Çünkü terminal şehir merkezine oldukça uzak ve kayak merkezine giden Develi minibüsleri şehir merkezinden hareket ediyorlar. Ben bu ihtimali baştan düşünmediğim için gereksiz yere bir kez daha otogara gidip gelmek durumunda kaldım.

Develi minibüsüne bindiğimde artık akşamüstü olmuştu. Yağmur gün boyunca belirli aralıklar ile yer yer hızını da arttırarak yağmaya devam etmişti. Kayak merkezine ulaştığımda da beni karşılayan hava şehir merkezinden çok da farklı olmamakla beraber sisli, soğuk ve kapalı bir havaydı.

Tesislere girerek çantalarımı tesis sorumlusu arkadaşlarında yönlendirmesi ile müsait bir odaya bırakarak çevre turuna çıkmaya karar verdim. 


Fakat şiddetini arttıran yağmur çok fazla çevreyi gezebilmemi engelledi. Havanın kapalı ve sisli olması sebebi ile Erciyesin zirvesi de gözükmüyordu. İçimden umarım yağmur ve kötü hava koşulları zirve tırmanışımızı engellemez diye düşünerek tekrar tesise geri döndüm. İyibildiğim bir şey eğer bu rakımdaki kayak merkezi yaklaşık 2000 metre rakımlarda şiddetli yağmur yağıyor ise daha yukarılarda kar fırtınaları ve kötü hava koşulları kaçınılmazdı.

Tesise döndüğümde hava artık kararmıştı ve karnım iyice acıkmıştı. Hemen yanımda getirdiğim ve oldukça kullanışlı olduğunu düşündüğüm ve tavsiye edebileceğim hazır makarnaları çıkararak tesis çalışanlarından aldığım sıcak su ile hazırlayarak yanında da yine her kamplı tırmanışta olmaz ise olmazlarımdan olan ve yanıma aldığım ton balığı konservesi ile karnımı iyice doyurdum. Tırmanış öncesi harcayacağınız kaloriyi de göz önüne alarak iyi ve doğru beslenmeniz oldukça önemli.  

Dağcılık sporu diğer sporlara oranla yoğun şekilde fiziksel çalışmayı gerektirir. Beslenme bu fiziksel hareketliliğin sonucunda dağcılığın en önemli temelini oluşturur. Beslenme fizyolojik olmanın yanı sıra aynı zamanda psikolojik bir ihtiyaçtır. Yeterli miktarda ve nitelikte bir beslenme motivasyonu sağlamak, faaliyeti tamamlamak ve bundan zevk almak için zaruridir. Dağcı sadece etkinlik süresince değil tüm yaşantısı boyunca doğru bir diyetle beslenmelidir.


Akşam yemeği sonrası tesis çalışanları ile çay içerek sohbet etmeye koyulduk. Bu sırada tesise fena bir şekilde ıslanmış ve oldukça üşüdükleri belli olan iki genç girdi. Gençlerden birisi oldukça iri yapısı ile pehlivanı andırırken diğeri ona göre daha zayıf ve kısa boyluydu. Üstlerini kurutmaları amacı ile şöminenin başına çağırarak kendilerine yine ısınmaları için çay vererek sohbete başladık. Gençlerden pehlivan olarak tasvir ettiğim iri olanının milli güreşçimiz Rıza Kayaalp olduğunu öğrenince çok sevindim. Henüz 25 yaşındaki bu genç kardeşimiz dünya şampiyonlukları ile ülkemizi ve bizleri gururlandırmış şanlı bayrağımızı göklerde dalgalandırmış genç bir kardeşimizdi. Onlarda antrenman amacı ile Erciyesin zirvesine çıkmayı denemişler ama kötü hava şartları sebebi ile oldukça ıslanarak ve üşüyerek geri dönmek zorunda kalmışlardı

Artık saatler gece yarısına yaklaşıyordu. Yağmur etkisini kaybetmediği gibi etkisini de iyice arttırmıştı. Tırmanışa yaklaşık 50 ila 100 arasında katılımcının katılacağı planlanmıştı. Fakat kötü hava koşulları ve yağmur sebebi ile bu sayının ciddi bir biçimde düşebileceğini ama kendilerinin yinede gece yarısı tesise geleceklerini İsmail hoca akşam saatlerinde yaptığımız telefon görüşmesinde bana söylemişti.


Onu haklı çıkarırcasına tesise önce İsmail Yılmaz hoca ve arkasından Ahmet Köse abi, Mehmet Ceyhan, bir diğer Mehmet abimiz namı diğer Asya Erciyes, İbrahim İşlertaş, Şaban Çıkrıkçıoğlu yani 6 kişi geldi. Benim ile beraber tırmanış ekibi 7 kişiydi.

İsmail hoca eğer yağmur bu şekilde devam eder ise tırmanışın çok mümkün olmayacağını söyleyerek tırmanış için planlanan 03.00 saatini bekleyeceğimizi söyledi. Tekrar bir ümitsizliğe kapılmıştım. Erciyes tırmanışı için dünyanın yolunu gelmiş öncesinde tırmanış ile ilgili bir sürü hazırlık yapmıştım. Bu kadar hazırlık sonrası zirveye çıkamadan tekrar geri dönme ihtimali beni bayağı bir üzmüştü. 


Nitekim yağmur 03.00’a kadar dinmedi. İsmail hoca yapacak bir şeyin olmadığını söyleyerek istirahat etmemizi sabaha karşı bir durum değerlendirmesi yapacağımız söyledi. Saatimi 05.00’a kurarak biraz uzandım. Fakat uyuyabilmek ne mümkün içimde hala bir ümit uyumamı engelliyordu. Bu düşünceler ile sabahın ilk ışıkları 7 kişilik ekibimiz ile tesisin salonunda tekrar bir araya geldik. Yağmur dinmiş yerini kar yağışına bırakmıştı. 

İsmail hoca; “Arkadaşlar hadi hazırlanın bir çevre yürüyüşüne çıkalım.” dedi. Hocam yanımıza ne alalım diye sorduğumda. Bana dönerek “ Zirveye çıkacakmış gibi tüm teknik malzemenizi kazma, kask ve kramponlarınızı yanınıza alın” dedi. 


Bu beni oldukça heyecanlandırmıştı. Hocam çıkıyor muyuz diye kendisine sorduğumda “ Kim bilir, yola çıkalım bakalım hava şartlarına göre yolda karar veririz.” Dedi. Kendi kendime hadi Hakkı zirveye çıkıyoruz diye düşünerek hızlıca hazırlanarak kısa sürede yola çıkacak şekilde hazırlandım ve ekibe katıldım.


İsmail hoca zirveiçin birkaç alternatif tırmanış rotası olduğunu ve daha öncede bahsettiğim gibi hava şartlarını da gözeterek bu rotalardan birisini tercih edeceğimizi söyledi. Fakat bu rotalara girmek için önümüzde ciddi bir yürüyüş mesafesi ve zorlu hava şartları da bizi bekliyordu.

Tırmanışa geçmeden önce bu tırmanış rotaları hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum. Bizim tırmanış da kullandığımız şeytan boğazı rotası haricinde Erciyes dağına birkaç farklı rotadan daha tırmanış yapılabilmekte. Mevsime ve tırmanış şartlarına, ekibin tecrübesine ve fiziksel durumuna göre bu parkurlardan biri seçilebiliyor.

Sırt Rotası
Şeytan Boğazı Rotası
Nesrin Topkapı


Şeytan Boğazı Rotası, 

Genelde sırt rotasından tırmanan dağcıların iniş için tercih ettikleri bir rotadır. Bu rota direk, dik bir biçimde küçük zirve sırtına çıkar. 30 derece ile başlayan eğim, 60 dereceye kadar varabilmektedir. Bu rotada taş düşmelerine karşı dikkatli olunmalıdır. Kask kesinlikle kullanılmalı, tek sıra düzeninden çıkılmamalıdır.


Nesrin Topkapı Rotası,

Şeytan boğazı rotası gibi dik bir rotadır. Bu rotada da taş düşme riski bulunur. Şeytan boğazı ile kıyaslamak doğru değildir. Şeytan boğazı veya Nesrin Topkapı tercihinizi mevsim, kar, buz, rüzgâr gibi pek çok koşulu yerinde görerek belirlemenizde fayda vardır. Her iki rota da yaz-kış tehlikeli rotalardır. Yaz aylarında bezdirecek miktarda çarşak bulunmaktadır.


Sırt Rotası 
Uzun fakat güvenli bir rotadır. Yaz aylarında trekking kıvamında çıkılabilen bu rotada Kış aylarında sert esen rüzgâra, korniş ve balkonlara dikkat edilmelidir. Yeni başlayanlar, yalnızca zirveyi hedefleyenler, kondisyonuna güvenmeyenler, kalabalık gruplar bu rotayı tercih etmelilerdir.


Kuzey Yüzü Rotası
Erciyes Dağı’nın kuzeyinden yapılacak çıkışlar için minibüs ile Hacılar ilçesine gidilir. Hacılardan Aksu Yurdu, oradan da Süt donduran yaylasına çıkılarak kamp kurulur. Kamp alanına yürüyüş yaz şartlarında 4-5, kış şartlarında 8-9 saatte ulaşılır.
Kamp yerinden zirveye doğru hareketle yürüyüşe başlanır. Buzul üzerinden tırmanılarak zirveye ulaşılır. Dönüşte kar durumuna göre aynı yerden veya dağın batı yüzünden kamp alanına inilir.



Rotalar hakkında kısaca bir bilgi verdikden sonra tekrar tırmanışımıza dönecek olursak sabahın ilk ışıklarında saat 06.00 gibi İsmail hocanın liderliğinde 7 kişilik ekibimiz ile yola çıktık.



Tırmanış başlangıcı için öngördüğümüz saat 03.00 olmasına karşın yağmur ancak sabaha karşı saat 05.00 gibi dinmiş ve yerini kar yağışına bırakmıştı.
İsmail Yılmaz hocanın “ Hadi arkadaşlar hazırlanın, bir çevre turu yapacağız.” Söylemi ile 7 kişilik ekibimiz hareketlenmiş ve saat 06.00 gibi tesislerden ayrılmıştık. İsmail hoca zirve yapıp yapamayacağımızın belli olmadığını söylemişti. Nitekim tipi şeklindeki kar yağışı ile birlikte yoğun sis de görüş açısını ciddi bir biçimde düşürmüştü.



Şiddetli tipi altında 7 kişilik ekibimiz ile yürümeye çalışır iken bir yandan da grubumuzun kopmaması amacı ile birbirimizi çok yakından takip etmeye çalışıyorduk. Sis sebebi ile görüş açısının birkaç metre altında olması bir anlık dikkatsizlik sonucu grup dan dan kopmamıza ve yolumuzu kaybetmemize sebep olabilirdi. Böyle bir durumun can güvenliğimiz için ciddi bir risk oluşturabileceğini biliyor, önümdeki arkadaşımı gözden kaybetmeden zorluklada olsa ilerlemeye çalışıyordum.



Birden aklıma yine bir gün evvel zirve tırmanışı için İstanbul’dan gelen ve geceyi tırmanış öncesi çoban ini mevkiinde kamp yaparak geçiren dağcı grubu geldi. Sayıları bize göre oldukça kalabalıktı. Ben kayak merkezinde iken onlar akşamüstü dağa gelmişler ve hiç oyalanmadan kamp yükleri ile kamp alanına doğru devam etmişlerdi. “ Onlar için oldukça zor geçen bir gece olmuştur.” Diye içimden geçirdim.



İlk molamızı verdiğimizde İsmail hoca nasıl olduğumuzu sordu. Ekibin durumunda herhangi bir sıkıntı yoktu. Benim haricinde zaten birbirini yakından tanıyan ekibimiz, kondisyon seviyelerinin de hemen hemen birbirine yakın olması sebebi ile buraya kadar herhangi bir sıkıntı olmadan ulaşmıştı. 



Kısa bir soluklanmanın ardından yolumuza devam ettik. İsmail Yılmaz grubun en önünde rehberlik yapar iken ben geride Mehmet Ceylan arkadaşımız ile ara ara sohbet ederek ilerliyordum.
Görüş açısı artmak bir yana her an daha da azalıyor ve tipi etkisini devam ettiriyordu. Şiddetli tipi ile esen rüzgâr her seferinde yüzümüze kamçı darbeleri indiriyordu. Bu sırada İsmail hocanın seslenmesi ile ayağımın altındaki buz tabakasının çatlayıp sağ ayağımın dizimin 1 karış altında suya girmesi bir oldu. İsmail hoca “ Kanalın üzerinde ilerliyorsunuz, kenara geçin.” Uyarısını yaptığında benim için geç olmuş, bastığım ve fark edemediğim üzerinde kar olan buz tabakası çatlamış ve benim ayağımda içine girivermişti. Ayağımı hızlıca geri çektim. Sanırım hiç su girmemişti. Su geçirmez dağcılık botu ve tozluklar hızlı reaksiyon gösterip hemen ayağımı geri çekmem sebebi ile hiç su almamıştı.
İsmail hoca ayağımın ıslanıp ıslanmadığını sorduğunda. Kendisine” Hayır ıslanmadı hocam.” Diye cevap verdim. Bu hava şartlarında ıslak ayak ile devam etmek ayağımın donması gibi ciddi problemlere sebep olabilirdi.



Çoban ini kamp alanına doğru kanal boyunca dik rampa üzerinden ilerler iken sis dağılmaya ve kar etkisini kaybetmeye başlamıştı. Nitekim az sonra güneş bulutların ardından çıkarak bizi ısıtmaya başlamıştı. Erciyes dağının zirvesi tüm gösterişi ile karşımızda duruyor ve bizi çağırıyordu. Bulunduğumuz rakımın yaklaşık 2800-2900 metre civarında olduğunu öğreniyorum. Arkaya doğru baktığımızda ise tarifsiz bir güzellikte sis bulutlarının üzerinde olduğunuzu görüyorsunuz. Geldiğimiz istikamette aşağılarda sis bulutunun daha karanlık olması içinden çıktığımız tipinin aşağılarda devam ettiğinin işaretiydi.
Tüm bu güzellikleri doya doya seyretmeye çalışırken Ahmet Köse abinin işaret ettiği yöne doğru döndük hepimiz. Hemen üzerimizde yaklaşık 250-300 metre ilerimizde bir grup toplanmaya çalışıyordu. Onlara doğru ilerledik. Aramızda çok derin olmayan kolaylıkla aşılabilecek bir vadiden kendilerine selam verdiğimizde bu grubun dün zirve tırmanışı için İstanbul’dan gelen dağcı grubu olduğunu anladık. Tahmin ettiğim gibi gece onlar için oldukça sıkıntılı geçmiş. Gece çıkan fırtınada bazı çadırlar patlamış ve birbirlerinin çadırlarına sığınmak durumda kalan ekibin tüm malzeme ve kıyafetleri ıslanmıştı. Hatta grup dan dan bir kişinin ıslanmış pantolonu yerine bacaklarına mat sararak soğuk dan dan korunmaya çalıştığını bile görmüştüm. Yardıma ihtiyaçları olup olmadığını sorduğumuz grup zaten kalan çadırlarını söküyor ve toplanıyorlardı. Tüm kıyafet ve malzemelerinin ıslanması sebebi ile doğru kararı verip dönmeye karar vermişlerdi. Dağcılık da önemli kurallardan birisi hatta en hayati olanı nereden döneceğini bilmektir. Nitekim “ Dağ zaten oradadır ve sizi beklemektedir. “  Daha hazır olduğunuzda tekrar denemenizi kimse engellemeyecektir. Ama hayatınızın asla telafisi yoktur ve bir noktadan sonra belki denemek için ikinci bir şansınız olmayacaktır.



Grubun iyi olduğundan emin olduğundan sonra ilk bulduğumuz düzlükte ana molamızı verdik. Güneş artık iyice ısıtıyordu. Terli kıyafetlerimi değiştirip tırmanışın asıl ve en dik etabı için güç toplamak amacı ile enerji takviyesi yaparak bol bol su içtim. Bu sırada tüm gösterişi ile karşımda duran Erciyes dağının zirvesine uzanan dik tepeyi inceliyor ve nereden çıkacağımızı kestirmeye çalışıyordum. İsmail hoca şeytandan çıkacağımızı söylemişti.
Diğer arkadaşlar elleri ile nereden çıkacağımızı bana gösterdiğinde içimden, ürkmediğimi söylersem yanlış olmaz. Oldukça dik bir eğimi tırmanarak zirveye ulaşmamız gerekiyordu.



Rehberimiz İsmail Yılmaz hocanın  “ Hadi arkadaşlar toplanın. Yola çıkıyoruz.” Uyarısı ile hızlıca toparlandık. Şeytan rotasına girmeden önce nispeten daha düşük eğimli kısmı gücümüzü ekonomik kullanmak amacı ile geniş zik zak lar çizerek tırmanmaya başladık. Güneş tepemizde bizleri oldukça ısıtmıştı. Normal şartlarda bu rotayı, bu mevsimde çıkarken kramponlarınızı da takmanız gerekebilir. Fakat yeni yağmış ve henüz serleşmemiş batak kar sebebi ile krampon takmadan sadece kazmalarımız yardımı ile rotayı çıkmaya başlamıştık. Rotaya girene kadar yorulduğumu hissetmemiştim. Fakat derin karda iz açarak tırmanmak zorunda kalmamız artık yorulmaya başladığımı bana hatırlatmaya başlamıştı.



Şeytan rotasına yaklaşık 30 derece eğim ile girip rotanın sonlarına doğru yaklaşık 70 derece eğim ile ilerlemeniz gerekiyor. Soluklanmak için durup geriye doğru baktığınızda eğimin dikliğini çok daha iyi anlayabiliyorsunuz. Boğazın her iki tarafı üzerleri buz ve kar kaplı olmasına rağmen çürük olduğu her halinden belli kaya kütleleri ile çevrilmiş durumda. Rehberimiz İsmail hoca boğazdan geçerken mümkün olduğunca sessiz olmamız gerektiğini en ufak gürültüde dahi taş düşme riski yaşandığını boğaza girmeden önce bize hatırlatmış ve gerekli uyarıları zaten bizlere yapmıştı. 



Bu rotada tırmanış yaparken yaz kış fark etmez muhakkak kaskını takıyor olmanız şart. Rotaya giriş için en uygun saat de güneş doğuşundan hemen sonra yapılmalı. Aksi takdirde havanın ısınması ile beraber kayalar üzerindeki buzlar çözülmeye başlamakta buda taş düşme riskini çok daha fazla arttırmakta.



Artık şeytan rotasının içerisinde ilerlemeye başlamıştık. Hem rotada kayalıkların arasında kalmamız hem de güneşin tekrar etkisini kaybetmesi ile tekrar soğuk kendini iyice hissettirmeye başlamıştı. Üzerine yer yer şiddetli rüzgâr ile savrulan toz kar ve ince ince tekrar yağmaya başlayan kar soğuğun etkisini daha ciddi bir biçimde arttırmıştı. Ne gariptir ki yüzüm dışında o soğuğa rağmen çok fazla üşümüyordum. Zaten normal şartlar altında da soğuğu seven bir insanımdır ve soğuk dayanımım oldukça yüksektir. Yinede buradaki havanın derecesi azımsanmayacak derecede düşüktü. Rehberimiz İsmail hoca tırmanış esnasında -20 derece soğukları gördüğümüzü söylemişti. Zaten tırmanış sırasında verdiğiniz soluklanma molalarında soğuğu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Tırmanış esnasında ise ciddi gayret sarf ettiğiniz için nabzınız ile beraber vücut sıcaklığınızda yükselmeye başlıyor.





Şeytan rotasının sonlarına doğru artık bacaklarımda derman kalmadığını iyice hissettim. Dik eğimi tırmanırken oldukça dikkatli olmanız şart. Fazla geriye yaslanmanız ya da dengenizi kaybetmeniz durumunda sizi durduracak bir şey yok ve aşağılara kadar yuvarlanırsınız. Bu yuvarlanma esnasında çevredeki kayalıklara çarpmanız durumunda ise hayatınızı kaybetme riski oldukça fazla. Rotada yer yer kazma yardımı ile ellerinizi de kullanmak durumunda kalıyorsunuz. Yani eğimin dik olduğu yerlerde tırmanış için hem ayaklarınızı hem ellerinizi kullanmanız gerekiyor. İşte tırmanışın bu esnasında ellerimin ciddi üşüdüğünü hissettim. Ellerimdeki eldivenler ne çok kötü nede çok iyi sayılmazdı. Normal şartlarda kara temas etmez iken üşümeyen ellerim ne zamanki ellerimi kullanmaya başlamıştım ki ciddi bir biçimde üşümeye başlamıştı.




Bana sorsanız rotada saatlerdir tırmanıyorduk. Soluk alıp vermelerim rakımında yükselmesi ile artmış. Ciddi bir biçimde yorulmuştum. Grubun önü ile aramda açılmaya başlamıştı. Verdiğim soluklanma molalarını biraz daha arttırdım. Bu esnada sağ olsun Mehmet Ceyhan kardeşimizin verdiği desteği hiç unutmam zorlandığım zamanlarda verdiği destek “ Haydi birlikte çıkıyoruz. Pes etmek yok” söylemleri bana itici güç oldu ve moral verdi.
Dağ tırmanışlarında kondisyon kadar önemli bir diğer nokta dayanıklılık ve fiziksel kondisyonun yanında gereken mental kondisyon. Yani hırs ve azim. Tabi ki bu hırs ve azim hiçbir zaman gözünüzü kör etmemeli gerektiğinde de geri dönmesini bilmelisiniz.
Tırmanışın kalan kısmında kendimce bir yöntem geliştirdim. Benim için oldukça işe yaradığını söyleyebilirim. Derin ve batak kar sebebi ile bata çıka iz açarak tırmanmanın zorluğundan bahsetmiştim. Daha hızlı ilerlemek amacı ile 20 adım atıp birkaç nefes soluklanıp öyle tırmanmaya devam ettim.
Artık zirvedeki bayrağı görmüştüm. Zirvenin hemen altındaydım ve İsmail hocanın sesini rahatlıkla duyabiliyordum. “ Ha gayret az kaldı. Bitti “ 
Oh be! Diyerek son bir gayretle düzlüğe çıktım. En azından aklımdan geçirdiğim geniş bir düzlük ile karşılaşmak ve oracığa yığılarak uzanmak ve dinlenmekti.
Peki, beni bekleyen öyle bir düzlük müydü?
Hayır!



Zirveye ulaşmak için dikkatlice geçmem gereken, dağcılıkta kılçık diye tabir edilen 2 kişinin yan yana geçmesi mümkün olmayan sağlı sollu dik eğim sebebi ile yuvarlanma riski içeren bir geçişi aşmam gerekiyordu. Doğruyu söylemek gerekirse, ilk geçişte ister yorgunluk ve bitkinlik deyin ister artık zirveye varmış olmanın verdiği mutluluk deyin, kılçığı çok fazla dert etmeden hızlıca geçtim. Dönüşümü? İlk geçişte beni çok fazla etkilemeyen bu kılçık geçişinden, zirve dönüşünde ikinci sefer geçerken ürkmedim dersem yalan olur.





Evet, nerede kalmıştım? Artık Erciyes dağının 3917 metre rakımlı zirvesinin tepesindeydim. Müthiş bir manzara, sanki bu dünyada değilmişim hissi uyandıran müthiş görsel bir şölen. Bulutların üzerinde tek kelime ile harika bir atmosferin içerisindeydim.
Ama bu atmosferi doya doya yaşamanın inanın çok fazla mümkünatı yoktu. Çünkü şiddetli rüzgâr ve soğuk size buraya ait olmadığınızı fazlası ile hissettiriyordu. Hızlıca çekebildiğim kadar fotoğrafı cep telefonum ile çekmeye çalıştım.




Artık arkadaşlar dönmemiz gerektiğini işaret ediyordu. Hızlıca sırt çantamı tekrar sırtıma aldım ve dönüş için tekrar, ilk seferinde sorunsuz geçtiğim kılçığa doğru yöneldim. İnanın ikinci sefer geçişim ilki kadar kolay olmadı.



Dönüşümüz yine şeytan rotasından olacaktı. Ama çıkışımızdan daha kolay olacağı Ahmet Köse abiyi görene kadar aklıma gelmemişti. Ahmet abinin o dik yamacı oturarak kaymak sureti ile indiğini görünce ben ve Mehmet’de aynı şekilde onun arkasından kendimizi dik yamaç boyunca aşağıya doğru salıverdik.  Dik eğim sureti ile kontrolsüz bir şekilde hızlanıyorsunuz. Bende kontrolsüz bir şekilde hızlandığım anlarda elimdeki kazma vasıtası ile hızımı düşürmeye çalıştım. Yine anlık bir dikkatsizlik kontrolsüz bir şekilde kayalara çarpmamıza sebep olabilirdi. Ama ne diyeyim? Müthiş keyifliydi. Saatler süren çıkışımızı bir çırpıda kayarak tamamlamıştık.
Şeytan boğazı çıkışında, artık dönüş yolunda yorgunluğumdan hiçbir eser kalmamıştı. Hızlı bir şekilde çoban inine doğru ilerliyorduk. Sanırım rahatlık dan ve zirveyi yapmış olmanın verdiği heyecan ile hızlıca dönüş yolunda ilerliyor olmanın verdiği dikkatsizlik olsa gerek ayağımın kayması ile düşmem bir oluverdi. Düşerken sağ elimin orta parmağını iki taş arasında sıkıştırdım. Çıkan çat sesi ve parmağımın birden orta boğumdan şişmesi “ Sanırım kırdım.” Diye düşünmeme sebep oldu. Hızlıca düştüğüm yerden kalktım. Sıcağı sıcağına olsa gerek her hangi bir acı hissetmiyordum. Arkamı döndüm ve çıktığım Erciyes dağının zirvesine uzun uzun baktım. Kendi kendime gülümsedim ve “ Bu muhteşem dağ için bir kırık bir parmak? Çok şükür.” Diye içimden geçirerek yoluma devam ettim.
Tesislere döndüğümüzde artık hava kararmıştı. Sabah saat 06.00’da başlayan tırmanışımız yine akşam saat 18.30 gibi sona ermişti. Yaklaşık 12-13 saat süren muhteşem ama bir o kadarda zorlu bir tırmanış olmuştu.


Tüm ekip birbirimiz tebrik ettikten sonra hızlıca toparlandık. Kayserili dostlarımız beni otogara bırakacak ve bende ilk otobüs ile Bursa’ya dönecektim.

Dönüş yolunda arkamda müthiş bir dağ, olağan üstü bir tırmanış macerası ve hala görüştüğüm birbirinden değerli dostlar bırakarak dönüş yoluna geçtim. Yazımın başında da yazdığım gibi Erciyes dağının ve sevgili Kayserili dostlarımın kalbimde her zaman özel bir yeri olacak. Bu yazı vesilesi ile dostlarıma tekrar selam ve sevgilerimi gönderiyorum.

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere hoşça kalın.

Hakkı Şenkeser











Yorumlar