Bayram Yazısı...


Nerede o eski bayramlar? Diyerek başlamayacağım, diye düşündüm.” İyi Bayramlar” başlıklı bayram yazıma.


Ama yinede içimden geçenleri kâğıda dökmekten de geri kalamadım. Bizim çocukluğumuzda gerçekten adı bayramdı şimdi ise insanlar adına tatil diyorlar.


Bayram tatili, çocukluğumuzdaki bayramın asla karşılığı değil. Bayram tatili başlı başına farklı bir kavram. İnsanlar aylar öncesinden uzun bayram tatillerini fırsat bilerek erken rezervasyonlar yaptırarak yaşadıkları şehirlerden kaçarcasına tatil beldelerine akıyorlar.

Haksızlar mı? Tabiî ki değiller. Zaman değişti. Yaşam şartları ağırlaştı. İnsan yaşamı, gri ve kasvetli şehirlerde, egzoz dumanları içerisinde trafikte, stresli çalışma hayatında borç ödeyerek, yaşam mücadelesi vererek yitip gidiyor.

Peki çocuklarımız? Bir kere bizim çocukluğumuzdaki gibi sokaklarda serbestçe oynama şansları yok. Sokaklar eskisi gibi güvenli değil. Toprağa değmeden, üstleri kirlenmeden büyüyorlar. Adeta yapboza dönen eğitim sistemi ile çocuklarımıza, çocukluklarını yaşama fırsatını tanımayan, sınavlar, yarışlar, karşılaştırmalar içerisinde büyüyüp sonrasında da diplomalı işsizler kervanına katıldıkları bir zamanda yaşıyoruz.

İnsanlarda haklı olarak imkânları ölçüsünde uzun bayram tatillerini fırsat bilerek yaşadıkları yerlerden, stresten, karmaşadan kaçıyorlar.

Ama bu haklı mazeretlerin hiç biri bayramları az da olsa eski tadında yaşamamıza engel değil. Eskiden hayatımızda internet, akıllı telefonlar yoktu. Tüm yakınlarımıza ayrı ayrı bayram kartları yazar, bir hafta öncesinden adreslerine postalardık.

Dün gibi hatırlıyorum. Rahmetli babamın el yazısı çok güzeldi. İtina ile yazardı bayram kartlarını. Sonra postaneye gider üzerlerine pul yapıştırır ve adreslerine postalardık. O günlerden kalma pul koleksiyonum hala durur.

Akıllı telefonlar yoktu. Hatta evimizde telefon bile yoktu. Postaneden bir avuç şehirlerarası konuşmalar için jeton alır, uzak şehirlerde oturan yakınlarımızı arar hatırlarını sorardık.

Biz dört kardeştik. Her bayram öncesi ailemiz imkânları ölçüsünde yeni ayakkabılar, yeni kıyafetler almaya çalışırdı. Bizim çocukluğumuzda şimdiki gibi hazır giyim mağazaları, markaları bu kadar çok yoktu. Hatırladığım kadarıyla giyim, şimdiki gibi seri üretim, ucuz işçilik sebebi ile uzak doğu üretimleri gibi faktörler sebebi ile bu kadar ucuz değildi. Yeni ayakkabı ve giysiler çok daha pahalı ve ulaşılmazdı.

Ayakkabılar ve yeni kıyafetler ile gerçektende zamane çocuklarının anlayamayacağı şekilde başucuna konularak uyunurdu. Belki de daha zor ve ulaşılmaz oldukları için kıymetliydiler. Ortaokul birinci sınıfa gidiyordum. Babam bayramlık kot pantolon almıştı. Daha ilk giymemede sokakta koşarken düştüm. Yeni pantolonumun dizi yırtılmıştı. Kanayan dizim umurumda değildi. Dizi yırtılan pantolonum için ne çok ağlamıştım. Şimdiki gibi yırtık pantolonlarda moda değillerdi ki.

Kolonyayı mahalle bakkalından şişeye ölçekle doldurtur. Bayram sabahı babamızın verdiği para ile bayram gazetesi alırdık. Hatırlamayan genç kardeşlerim için yazıyorum. O dönemlerde tüm gazeteler tek bir isim ile tek bir yayın yapardı. Adına da bayram gazetesi denirdi.

Sabah erkenden kaldırırdı beni ve erkek kardeşimi rahmetli babam. Birlikte bayram namazına giderdik. Eve döndüğümüzde annem kahvaltıyı hazırlamış olurdu. Hep birlikte ailecek bayram sabahı kahvaltısı yapardık.  Kahvaltı sonrası heyecanla yeni bayramlık kıyafetlerimizi giyer sonra sırayla babamızın ve annemizin elini öper bayramlaşırdık. Babam hepimizin cebine bayram harçlığı koyardı.
Sonra kardeşlerim ile dışarıya çıkar tüm komşuları sırayla dolaşırdık. Çoğunlukla mendil ve çorap verirlerdi mahalledeki komşularımız. Ceplerimiz ise şeker dolardı. Verilen bozuk para bayram harçlıkları ile mahalle bakkalına koşar leblebi tozu, şekerleme alırdık. Öyle süslü püslü çikolatalarda yoktu.

Daha ilkokula gitmiyordum. Sanırım 6 yaşındaydım. Sene 1978 mahallenin çocukları ile birlikte 2 küçük kardeşimi de yanıma alarak mahalleden uzaklaşmış şehir merkezine gezmeye gitmiştik. Yokluğumuz fark eden annem uzun süre eve dönmeyince telaşlanmış ve uzun süre bizi aramıştı. Eve döndüğümüzde annemden yediğimiz terliği fazlaca hak etmiştik.

Anılar, anılar. Zaman ne çabuk da geçiyor. O güzel bayram sabahlarından geriye sadece hatıralar kaldı.

Yarın sabah yeni bir bayram sabahı. Umarım bu yazı vesilesi ile sizlerde eski bayramları ve çocukluklarınızı hatırlamışsınızdır.

Yola çıkmış ya da çıkacak olanlar lütfen araçlarınızı tatil beldelerine bir an önce ulaşmak için hızlı sürmeyin. Trafik kurallarına uyun. Yakınlarınızı ziyaret etmeyi, bayramlaşmayı ihmal etmeyin. Unutmayın! Anne ve babamızın kıymetlerini yaşarlarken bilelim. Eğer bu fani dünyadan göçtüler ise mezarlarında ziyaret etmeyi ruhlarına bir Fatiha okumayı ihmal etmeyelim.

Yaşamın kıymetini, sağlığımızın kıymetini, çocuklarımızın çocukluğunun kıymetini bilelim. Ne kadar da çabuk büyüyorlar değimli? Tüm sevdiklerimizle bolca vakit geçirelim. Bayramı sadece bayram tatili olduğu için değil, Can Yücel’in, “Yaşamak Bayramdır”şiirinde de yazdığı gibi sevdiklerimiz ile geçirdiğimiz sağlıklı ve güzel günler için bayram edelim. Hatta ustanın da dediği gibi her gününüz bayram olsun. Varsın deli desinler.

Deseler de böyle delilik, Bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.” Can Yücel.
Bayram yazımı yukarıda alıntı yaptığım büyük usta Can Yücel’in, “Yaşamak Bayramdır” şiiri ile tamamlayayım.

YAŞAMAK BAYRAMDIR

Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan...
Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir;
Sevmeninkini yalnızlık...
Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp “çok şükür bugünü de gördük” diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.
Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.
Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır.
En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.
Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır.
Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...
Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek; bayramdır.
Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller; bayramdır.
Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi; bayramdır...
Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz bayram, ilk adım, ilk yazı, ilk karne bayram...
Güne gülümseyerek başlamak bayramdır.
İyi ki yanımdasın” bayram, “Her şeyi sana borçluyum” Bayram...
Hiç pişman değilim” bayram...
Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek, akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmek bayramdır.
Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları aynı inançla okuyabilmek, yol arkadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek bayramdır.
Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram...
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.
Deseler de böyle delilik, Bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.
Her gününüz bayram olsun...

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. İYİ BAYRAMLAR…

Hakkı Şenkeser

Yorumlar