Evet, hem dağlara çıkıyor hem de koşuyorum. Hafta sonu 2
Temmuz Pazar günü 12. Kazancı Dostluk koşusunda bir sonraki hafta yani 9 Temmuz
Pazar günü Ulubat Gölü Leylek koşusunda koşacağım. Bir sonraki hafta 15-16
Temmuz Cumartesi, Pazar günüde Aksaray’a giderek Hasan dağı zirve tırmanışı
yapacağım. Tüm bu koşu ve dağ tırmanışları ise 12 Kasım 2017 tarihinde,
toplamda 3.kez katılacağım ve 2.kez maraton koşmayı planladığım kıtalararası
İstanbul maratonu hazırlıkları için olacak.
Her ne kadar Dağcılık öncelikli olarak tercih ettiğim bir
spor aktivitesi olsa da, özellikle Adım Adım gönüllüsü olarak STK’lar yararına
yaptığım yardımseverlik koşuları ile birlikte, koşmakta hayatımın dağcılık ile
birlikte diğer vazgeçilmezleri arasındaki yerini aldı.
Kişisel olarak, Türkiye’nin dağlarının zirvelerine tırmanma
hedefim olan 81 ilde 81 zirve hedefimin dışında Adım Adım forması ile
yardımseverlik koşularına devam edip, dağcılık ile koşuyu birleştirebileceğim
dağ koşuları ve ultra maratonlar önümüzdeki yıllar içerisindeki bir diğer
hedefim olacak.
Önümüzdeki iki hafta sonu arka arkaya koşacağım Kazancı ve
Ulubat gölü leylek koşuları 12.ve 13.resmi koşularım olacak. Bu 13 resmi
koşunun benim için en anlamlı olanları da Adım Adım ile birlikte TEGV, AKUT,
AÇEV ve KAÇUV vakıfları için yaptığım İstanbul Maratonu ve Runatolia Maratonu
yardımseverlik koşuları olmuştu.
Aslında koşu, dönem dönemde olsa hayatımın içerisinde yer
alıyordu. Yaptığım diğer spor aktiviteleri öncesinde ısınma amaçlı olarak
özellikle fitness ve kardiyo antrenmanlarının bir parçasıydı. Ama sadece bir
parçasıydı. Hiçbir dönem şu an olduğu kadar öncelikli spor aktivitelerimden
biri olmamıştı.
2014 yılında, daha önce çalıştığım Coats Türkiye’de kurum
içi çalışan bağlılığını ve motivasyonunu arttırmak, çalışanlarımızı takım
çalışmasına teşvik etmek amacı ile kurum tarihinde ilk olarak teması doğa olan
bir sosyal kulüp kurduk. Benimde başkanlığını yaptığım bu kulüp vasıtasıyla
çalışanlarımıza ve ailelerimize doğayı sevmeyi, çevre ve yaban hayatı koruma
bilincini yerleştirmeyi ama en önemlisi de hem iş hayatlarında ham de özel
hayatlarında sağlıklı yaşam bilincini yerleştirmeyi hedefledik.
Yaptığımız doğa yürüyüşleri aktivitelerinin yanına birde
sağlıklı yaşamın olmaz ise olmazlarından olan koşu ve yürümeyi katmak amacı ile
kurduğumuz Doğa Gezginleri Kulübünün içinde birde Coats Runner Team adlı bir
koşu takımı kurduk ve bu takım ile Pazar günleri Bursa Soğanlı Botanik Parkta çalışan
arkadaşlarımız ile sabah koşularına başladık.
Kurum içi sosyal kulüplerin, çalışanların iş ve sosyal
hayatlarına yaptığı olumlu katkıları çok net gören biri olarak bu konudaki
tecrübelerimi de bundan sonraki yazılarımda sizler ile yine paylaşacağım.
Koşunun ve koşu antrenmanlarının ilgi alanıma girmesi kurum
içi kurduğumuz bu sosyal kulüp vasıtası ile ve yaptığımız antrenmanlar ile
olmuştu.
İlk resmi koşumda yine şirket çalışanı arkadaşlarımdan Samet
Parpar ile katıldığımız Bursa Osmangazi Tarihi Kent koşusu olmuştu. Sonraki
yıllarda bu koşuya Coats Runner Team olarak daha kalabalık takımlar ile
katılıp, çalışanlarımız içerisinden dereceye giren arkadaşlarımıza da kendi
içimizde ödüllendirmeler de yaptık.
Mart ayında katıldığımız bu koşu sonrası hep yapmak
istediğim bir şeyin vaktinin geldiğini hissetmiştim. Hani bir söylem vardır.
Bilirsiniz.”Ölmeden önce yapılacak 100 şey.” İnsanlar kafalarında böyle
listeler yapar ve hayatları boyunca gerçekleştirmek isterler. Benim de aslında
böyle bir listem var. Bu listede yapmak istediğim şeylerden biriside
Kıtalararası İstanbul Maratonunda koşmaktı.
İstanbul maratonu yeryüzünde iki kıta arasında koşulan tek maratondur.
Koşuya, Boğaziçi köprüsünün Anadolu yakasındaki ayağından başlar, köprü
üzerinden altınızda İstanbul boğazı koşarak karşı kıyıya geçer ve koştuğunuz
parkura göre koşuyu Avrupa yakasının herhangi bir noktasında tamamlarsınız.
Her ne kadar hedefim, isteğim ve arzum İstanbul maratonunda
42 kilometre yani maraton koşmak olsa da o zamanlar için koşmaya henüz çok yeni
başladığım için benim için ulaşılmaz gözüküyordu. Ben bu fikrimi kent koşusunda
birlikte koştuğumuz Samet ile paylaştığımda Samet’inde benzer düşüncelerinin
olduğunu öğrendim. Böylece iki kişi olarak kayıtlarımız yaptırarak İstanbul’da
10 kilometre koşusuna katılmaya karar verdik.
Devamında bu düşüncemi şirket yönetimi ile paylaşmaya karar
verdim. Şirketlerin, çalışanlarından oluşan takımlar ile böyle yarışlara
katıldığını biliyordum. Kuracağımız bir takım ile İstanbul Maratonunda koşmak
hem kurum içinde hem de kurumun çalışanlarına verdiği değeri gösterircesine
kurum dışında da değer bulacaktı.
Bu önerimi kabul eden şirket yönetiminin desteği ile kurum
içinde bir duyuru yaparak 20 kişilik bir takım kurarak hemen antrenmanlara
başladık. Artık sadece kendim değil kurduğumuz kurum takımı ile de koşuyorduk.
Koşmaya başlamam ile birlikte artık resmi koşu müsabakalarını
da takip etmeye başlamıştık. Hem bireysel hem de kurumsal takımımız ile
birlikte pek çok koşu müsabakasına katıldık.
Artık koşuda dağcılık gibi ilgi alanımın merkezine girmişti.
Daha sonraki yazılarımda da sizler ile daha detaylı paylaşacağım,
yardımseverlik koşusu, Adım Adım ile birlikte koşu ve koşmak hayatımda daha da
perçinlendi.
Şöyle geriye dönüp bir bakıyorum da. Hep çıktığım dağları,
gittiğim şehirleri sayardım. Artık katıldığım koşuları da sayabiliyorum.
Yazımın başında da yazdığım gibi önümüzdeki iki hafta sonu arka arkaya
katılmayı planladığım Kazancı ve Ulubat gölü koşuları ile birlikte 13.resmi
koşu müsabakasına katılmış olacağım.
Daha uzun yıllar boyunca, sağlıklı koşmak ve koşabilmeniz
dileklerimle, hoşça kalın.
Hakkı Şenkeser.
Yorumlar
Yorum Gönder