“Bitirmen
mucize değil. Asıl mucize başlamak için gösterdiğim cesaret.” İlk sözü ile
başladığım Maratona Doğru Adım Adım yazı dizimin üçüncüsünü de içinde
bulunduğumuz Ağustos ayının bu son günlerinde yazmak istiyorum.
Yazı
dizisinin ilk iki bölümünü okuyan arkadaşlarım hatırlayacaktır. Geçtiğimiz sene
Kasım ayında Kıtalararası İstanbul maratonunda 42 kilometre koşmuştum. Kâğıt
üzerinde parkura dair yaptığım planlar, antrenman verilerime ve fiziksel
durumuma bakarak yaptığım koşu stratejisine rağmen 42 kilometrelik koşuyu,
hedeflediğim dereceden yaklaşık 40 dakikalık bir sapma ile 5 saatin üzerinde
tamamlayabilmiştim. Benim için tam anlamıyla bir mücadele olan bu koşunun
ardından cebime çok önemli tecrübeler koyduğumu düşünüyorum. Bu tecrübelerimi
de zaten sizler ile;
İlk
Maratonum (İstanbul Maratonu – Kasım 2017 )
Maratona
Doğru Adım Adım – 1
Maratona
Doğru Adım Adım – 2
Yazı
dizilerinde sizler ile paylaşmıştım. Tekrar okumak isteyen arkadaşlarımız için
yazı başlıklarının altında yazıların bulunduğu linkleri de paylaşıyorum.
Temmuz
ayından sonra içinde bulunduğumuz ve artık son günlerini yaşadığımız Ağustos
ayı da hazırlıklar anlamında oldukça verimli geçti diyebilirim.
Öncelikle
doğru ve sağlıklı bir biçimde yavaş yavaş kilo kaybetmeye devam ediyorum.
Ramazan ayının sonunda 102 kilo ile girdiğim programımda. Aradan geçen 2 ayın
sonunda 10 kilogramın üzerinde kaybederek 91 kilograma kadar düştüm. Daha
önceki yazılarımda da paylaştığım gibi bunu yaparken amacım en az kas kaybı ile
ilerleyerek antrenman devamlılığımı da koruyabilmek oldu. Günlük yaptığım
antrenmanlarımın yanına hafta da 3 gün olarak eklediğim tüm vücut bölgelerini
içeren ağırlık çalışmaları ile bunu başardığımı düşünüyorum. Bu konu ile ilgili
farklı bir başlıkta sizler ile yine ayrıca bir paylaşımım olacak.
Temmuz ayı
daha çok resmi koşu müsabakaları ve bir dağ yürüyüşü ile geçmişti. Ağustos ayı
boyunca ise şu ana kadar, 2 Uludağ zirve tırmanışı ve göller bölgesi yürüyüşü
ve her gün düzenli olara yaptığım 8 kilometre / gün ortalama ile devam ettiğim,
tempolu yürü, koş antrenmanları ve yukarıda bahsettiğim gibi haftanın 3 günü
yaptığım ağırlık antrenmanları ile devam ediyorum.
Antrenmanlarımın
detayına girmeden önce kısaca beslenme alışkanlıklarımdan bahsetmek istiyorum.
Böylesine yoğun geçen bir antrenman döneminde eğer doğru beslenmiyorsanız, kas
kaybının yanında vücudunuz için çok önemli, sağlıklı yaşamak ve sakatlanmadan
antrenman devamlılığını sağlamak için vücudumuz için gerekli olan besin kaynaklarının
dan, vitaminler, karbonhidratlar, proteinler ve sağlıklı yağlardan da mahrum
kalıyorsunuz demektir.
Onun için
kahvaltıyı en önemli öğün olması sebebi ile çok daha fazla önemseyerek, diğer
tüm öğünlerimde aşırıya kaçmadan, başta 3 tehlikeli beyazdan uzak kalmak şartı
ile protein, karbonhidrat, yağ dengesini de gözeterek, vücut başına aldığım
protein miktarını yaptığım antrenmanları da gözeterek arttırma yoluna gittim.
Bu konuda
sizler ile tecrübelerimi paylaşmadan önce çok önemli bir hatırlatmayı daha
önceki yazılarımda yaptığım gibi tekrar yapmak istiyorum.
Herkesin
vücut yapısı, metabolizma hızı, beslenme alışkanlıkları, geçmişte ya da hali
hazırda yaptığı spor aktiviteleri, yaşadığı ya da yaşama ihtimali söz konusu
olan hastalıkları, genetik yatkınlıkları vs. birbirinden çok farklı. Onun için
benim sizlere ilk tavsiyem her zaman olduğu gibi, hangi spor dalı ile
uğraşacaksanız hiç önemli değil ama öncesinde muhakkak bir sağlık kontrolünden
geçin ve doktorunuza hangi spor ile uğraşmak istediğinizi anlatın. O size
yapacağı testler ve sağlık kontrolleri sonrasında zaten en doğru cevabı
verecektir.
Yine eğer
çok kilolu ya da gereğinden çok zayıfsanız yine bir doktor, diyetisyen desteği
alarak kilo kaybınızı da kontrollü ve sağlıklı bir biçimde yapmanızı tavsiye
ediyorum.
Hayatım
boyunca sporun farklı dalları ile uğraştığım için beslenme ve özellikle fitness
ve ağırlık antrenmanları konusunda iyi bir bilgi birikimimin olduğunu
düşünüyorum. Yazdığım yazılarda zaten size bu yönde öneriler de bulunmaya da
devam edeceğim.
Daha sonra
detaylarına gireriz, şimdilik bu yazı başlığını çok daha fazla meşgul etmeden Ağustos
ayının yani maraton hazırlıklarının temelini oluşturan antrenman detaylarına
girmek istiyorum.
Ay içerisin
de 2 hafta arka arkaya uzun dağ yürüyüşü yaptım. Bunlardan ilki yaklaşık 35
kilometre dik iniş ve çıkışları içeren zorlu Uludağ zirve, göller bölgesi ve
saklı göl yürüyüşüydü.
Pek çoğunuzun maraton, koşmak, dağcılık, yürüyüş ne
alaka? Dediğinizi duyar gibiyim.
Hemen açıklayayım. Tabiî ki maraton koşacak
bir kişi uzun ve aylar süren bir koşu antrenman programını takip eder. Hatta bu
koşucu daha da ileriye gidip, eğer maratonu çok daha kısa sürede koşmayı
hedefliyorsa antrenman tekniklerinin içerisine intervalleri vs. de ekler. Ama
bizim gibi artık orta yaşın üzerinde, en büyük hedefi maratonu süre ve zaman
kaygısı olmadan sağlıklı bir biçimde bitirmek olanlar daha az yoğunluklu, daha
çok uzun mesafeyi sağlıklı bir biçimde koşmalarını sağlayacak dayanıklılık kazandıracak
antrenman tekniklerini tercih ederler.
İşte şimdi
tam burada dağcılıktan bahsetme zamanı. Dağ tırmanışları şehirde koşmaktan daha
zordur. Öncelikle daha yüksek rakımlarda ve coğrafi şartlarda yaptığınız bu
aktiviteler hem fiziksel hem de mental açıdan size çok farklı kazanımlar
kazandırır. Bunlardan en önemlisi de dayanıklılık, mücadele azmi ve sabırdır.
Okumak
isteyenler için, “Dağcılık Nedir?” başlıklı yazımın linkini altta paylaşıyorum.
Zaten
maraton koşmakta, dayanıklılık, mücadele ve sabır gerektirmiyor mu? İşte
dağlarda yapacağınız bu uzun ve zorlu yürüyüşler o zamana kadar hiç farkına
varmadığınız farklı kas guruplarının varlığından haberdar olmanızı sağlayacak.
Daha da güçlenecek özellikle her maratoncunun anlattığı ya da yaşadığı o meşhur
30 kilometre duvarına çarpmayacak, üzerinden atlayıp geçeceksiniz.
İkinci dağ
yürüyüşüm Adım Adım Bursa gurubu ile yaptığımız Uludağ zirve yürüyüşü olmuştu.
Yine 24 kilometrelik bu parkur iyi bir antrenman oldu.
Bu sene
yaptığım antrenmanlarda, Adım Adım gurubu ile yaptığımız Çarşamba akşamı ve
Cumartesi sabahı koşularının dışında hafta içinde çok koşmayı tercih etmedim.
Sebebine gelince ne kadar güçlü ya da dayanıklı olursanız olun eğer kilonuz
hedef değerlerinizin üzerindeyse eklemlerinize gereğinden fazla yük biniyor
demektir. Bu da beraberinde istenmeyen sakatlıkları da beraberinde
getirecektir.
Kendi adıma
yaptığım plana göre, 90 kilogramın altına düşmeden yoğun koşu antrenmanları
yapmamaya kara vermiştim. Onun yerine
tempolu yürüyerek kas, kemik ve eklemlerimi kuvvetlendirmeyi tercih ettim.
Hedefim, bir antrenmanda en az 10.000 adım atmak şartı ile (Günde değil. Günlük
adım miktarım şu sıralar 12.000 ile 13.000 arasında. Daha da artacak.) günde en
az 10 kilometre tempolu yürümek şeklinde devam ediyor.
Günde 10.000
adım gerçekten işe yarıyor mu? Yoksa bir şehir efsanesi mi? Bu konuda da sizler
ile bir yazı paylaşımım yine olacak.
Eylül ayında
ise hedeflediğim şekilde 90 kilogramın altına düşeceğim için antrenman şeklim
tempolu yürüyüşten, dayanıklılık kazandıracak uzun hafif tempolu koşu
antrenmanlarına doğru yön değiştirecek.
Gelelim
ağırlık antrenmanlarına. Yukarıda da yazdığım gibi bir yandan kilo vermeye
çalışıp bir yandan da antrenman yapmaya çalışıyorsanız ve eğer antrenmanlarınız
arasına ağırlık antrenmanlarını eklemiyorsanız. Kas kaybınız kaçınılmazdır. Kas
eşittir metobolizma hızıdır. Yani kazandığınız ya da koruduğunuz her yarım kilo
vücut kasınız varlığını sürdürebilmek için 40 ile 120 kaloriye ihtiyaç duyar.
Yani doğru ve kararında kazandığınız yağsız kas kütlesi metabolizmanızı bir yağ
yakma makinesine çevirecektir. Bu da daha fazla ve doğru kilo vermenize
yardımcı olacaktır.
Daha sonra
yine detaylı anlatırım. Bunun için pahalı spor salonlarına da gitmenize gerek
yok. (Eğer hedefiniz daha fazla kas kütlesi kazanmaksa o başka, o zaman
profesyonel makinelerin bulunduğu spor salonlarında ağırlık aletleri ile
çalışıp, farklı bir beslenme stratejisi uygulamanız şart.)
Benim size
önereceğim ve şu sıralar benim de evde yaptığım gibi, uygulaması oldukça kolay
olan dambıl ile yapacağınız tüm vücut çalışmaları. (İsteyen yine bir
profesyonel desteği alarak bu çalışma şeklini her gün farklı bir kas gurubunu
çalıştıracağı bir antrenman tekniğini de uygulayabilir.)
Bunun için
ihtiyacınız olan sadece 2 adet dambıl ve farklı ağırlık plakaları. Bunları
kolaylıkla bir spor malzemesi satan mağazadan satın alabilirsiniz. Hatta büyük
marketlerin spor reyonlarında da görüyorum.
Sahip
olacağınız 2 dambıl ile (hatta iki ufak su şişesi) kolaylıkla üst ve alt vücut
antrenmanlarını evde yapabilirsiniz.
Sırasıyla
sırt, göğüs, omuz, ön kol, arka kol, bacak ve karın hareketlerini set hesabı
ile örneğin 3*12 ( hareketi 3 defa araya kısa bir dinlenme süresi koyarak 12
şer defa tekrarlayacaksınız.) lik setler halinde yapabilirsiniz. Bu konuda yani
fitness antrenman teknikleri ve farklı kas guruplarının çalıştırılması konu
başlıklı bir yazımı da sizler ile daha sonra paylaşacağım.
Umarım
okumaktan keyif aldığınız bir yazı dizisi oluyordur. Hedefim bu yazı dizisinin
dördüncüsünü yazdığımda 88 kilogramın altında ve artık dayanıklılık koşularını
yapıyor durumda olmak olacak.
Bir sonraki
yazımda görüşmek üzere hoşça kalın.
Hakkı
Şenkeser.
Yorumlar
Yorum Gönder