Merhaba arkadaşlar, "Maraton Koşmak" başlıklı
uzun yazı dizime kaldığım yerden devam ediyorum.
Ama öncesin de ilk 2 bölümünü okumak isteyen arkadaşlarım için linkleri de hemen altta paylaşıyorum.
Maraton Koşmak, "Bölüm-1"
Maraton Koşmak, "Bölüm-2"
Tekrar kaldığım yarden devam edecek olursak;
Maraton koşusu
için Bursa’dan
hareket ettiğimiz saat olan 05.00’de başlayan şiddetli sağanak yağmur, günün
ilk ışıklarıyla beraber İstanbul’a vardığımız saat olan 08.00’e kadar devam
etti. Yol boyunca şiddetli yağmur yarış boyunca da devam ederse nasıl koşarım diye
düşünmeden de yapamadım.
Ama
yağmurda yağsa karda yağsa bu yarışı koşacak ve tamamlayacaktım. Nitekim günün
ağarması, sabahın ilk ışıklarıyla beraber azalan yağmur yerini serin bir
İstanbul sabahına bıraktı.
Artık
koşuya bir saat kadar zaman kalmıştı. Takım olarak topluca İstanbul’un en güzel
manzaralarından birinde, Anadolu yakası sahil yolunda Boğaziçi Köprüsüne nazır
güzel bir fotoğraf çekindik.
Sonra
hep birlikte Köprünün girişine doğru, İstanbul Maratonunun start noktasına
doğru yürümeye başladık. İnsanlar akın akın koşunun başlayacağı noktaya doğru
yürüyordu. Kalabalık içerisin de zorlukla ilerleyerek 42 K start noktasında ki
yerimi aldım. Start noktasında Adım Adım Bursa grubundan arkadaşlarımız
ile birlikte hem sohbet ederek hem de etrafımızda ki heyecanlı ve coşkulu gurubu
izleyerek koşunun başlama anını beklemeye başladım.
Hava
rüzgârlı olmasına rağmen koşmak için bence çok güzel bir havaydı. Öncelikle
mevsim gereği çok sıcak değildi. Bu da benim açımdan gayet iyiydi.
Nihayet koşuya start verildi. Bizde kalabalık
bir grup ile çıkışımızı yaptık. Maratonu tamamlayabilmem için kendi özelim de
en büyük şartımın belli bir nabız aralığında, çok sık iniş ve çıkışlar
yaşamadan hızımı ve nabzımı sabit tutarak koşmak olduğunun farkındaydım. Bu
sebeple antrenman ve bazı koşularda yaptığım gibi müzik dinlemekten vazgeçtim.
Çünkü müziğin tempomu dolayısıyla nabzımı bazen farkında olmadan
yükselttiğini görmüştüm. Bu da benim için gücümün daha erken tükenmesi ve belki
de maratonu tamamlayamamam anlamına gelmekteydi.
Bu
sebeple maratonun ilk kilometrelerin de ki aşırı kalabalık içinde çok fazla zik zak yapmadan
ve kimseyi geçmeye çalışmadan kendi tempomda koşmaya devam ettim. Böyle bir
kalabalıkta yapacağınız gereksiz sağa sola hamleler hem gereksiz bir biçimde
fazlaca enerji harcamanıza ve yorulmanıza sebep olacak hem de yapacağınız ters
bir hareket sebebiyle bir ayak sakatlığı ile karşılaşma riskini daha maratonun
başında yaşamanıza sebep olacaktır.
Boğaziçi
Köprüsünün üzerinde aşırı bir rüzgâr vardı. Umarım bu rüzgâr yarış boyunca
devam etmez diye düşündüm. Çünkü üzerimde tişört dışında beni rüzgâr dan ya da soğuk
havadan koruyacak kollu bir içlik vs. yoktu. Hoş, havanın çok soğuk ya da
yağmurlu olacağını önceden bilsem de giymezdim. Tabiî ki bu benim kendi kişisel
tercihim. Koşacak herkes hava şartlarını muhakkak önceden takip etmeli ve koşu
kıyafetlerini duruma ve şartlara göre tercih etmeli.
Nitekim
köprüyü geçip biraz iç kısımlara ilerleyince rüzgâr kesildi. Koşu boyunca tekrar
rüzgâr ile karşılaşmam maratonun yarısın da sahil boyuna indiğimizde oldu. Sahil
yolu boyunca Bakırköy’e doğru gidiş ve dönüş istikametinde rüzgâr neredeyse beni
hiç yalnız bırakmadı desem yalan olmaz.
Tekrar
maratonun ilk kilometrelerine dönecek olursam. Köprüden geçip Barbaros
bulvarına doğru döndüğümüzde beni bir inişin beklediğini daha önceki
koşularımdan biliyordum. İnişi, çoğu koşucunun yaptığı gibi kontrolsüz bir
şekilde koşarak hızlıca inmek yerine tempomu koruyarak sabit hız ve nabız
aralığında indim. Maraton koşuyor olmanız fark etmez. Hangi kategori de koşuyor
olursanız olun yokuş aşağı olan parkurlarda gereksiz ve ani bir şekilde
hızlanmaktan muhakkak kaçının. Yer çekiminin de etkisiyle aşağıya doğru
ivmelenmeniz dizleriniz üzerinde ki yükü fazlasıyla arttıracak. Bu da
kontrolsüz bir biçim de hızlanmanızın da etkisiyle düşmenize ya da
sakatlanmanıza sebep olabilecektir.
Barbaros
Bulvarını inip, yolun sağından sahil boyunca Beşiktaş’a doğru koşmaya devam
ederken tam da planladığım gibi koştuğumun farkındaydım. Hedefim, maratonun ilk
yarısına yani 21. Kilometreye kadar bu tempomu koruyabilmekti.
Maraton
öncesi az da olsa yaptığım uzun koşular da özellikle 20. Kilometreler de
tükendiğimi ve ciddi bir biçim de yorulduğumu birkaç defa test etmiştim. Ama
çok önemli olmasına karşın antrenman koşularının dayanıklılık, güç ve hız
kazanmaktan başka bir hedefinin yani bir zirvesinin olmayışı sebebiyle maraton
atmosferinde farklı bir motivasyonla koşacağımı da biliyordum.
Çünkü
kendi sınırlarım ile mücadele edecek ve savaşacaktım. Bu düşünce ve motivasyon özellikle koşunun
32.kilometresinden sonra, pilimin bittiğini düşündüğüm anlarda çok fazlaca işime
yaradı.
İlk
defa maraton koşacak arkadaşlarıma tavsiyem haftalık uzun koşularını ihmal
etmemeleri olacak. Bu uzun koşular ile hem dayanıklılık ve güç kazanacaklar hem
de bu sayede vücutlarının uzun maraton koşusu boyunca hem fiziksel hem de
duygusal olarak vereceği tepkileri önceden test etme imkânları olacaktır.
Tekrar
maratona dönecek olursak. Haliç köprüsü üzerinde çok coşkulu bir kalabalığın
alkışları ile koşarken saatime baktım. Maratonun ilk 10 kilometresini 1:09:25
ile geçmiştim.
Maraton
koşusu, “tam da istediğim gibi devam ediyor.” diye düşündüm kendi kendime. Kişisel
olarak daha önceki 10 kilometre koşularım da ki en iyi derecem 55 dakikalar
civarındaydı.
Gereksiz
bir biçimde hızlanmayarak tempomu ve nabzımı koşu öncesin de planladığım gibi koruyarak ilk 10
kilometreyi kişisel derecemden 14-15 dakika daha yavaş koşarak tamamlamıştım.
Bu tempomun bana maraton bitirteceğini
biliyordum.
10
kilometre finish noktasının yanından büyük bir gururla koşarak
geçtim. Geçtiğimiz senelerde ki koşularımda, 15 kilometre ve maraton koşanlara
bakıp koşuya devam etmelerini büyük bir özenle ve imrenerek izlemiştim. Şimdi
bende koşmaya devam eden bu kalabalık içerisindeydim. Üstelik maraton
koşuyordum. Bu benim için kesinlikle gurur verici bir olaydı.
Burada
ilk defa maraton koşacak arkadaşlarıma bir tavsiyem daha olacak. Koşu esnasında
her ne kadar sizi alkışlayan bir kalabalık olsa da sizin en büyük destekçiniz
unutmayın yine siz olacaksınız. Sadece maraton koşusu değil hayatınızın her
anın da kendi kendinizin destekçisi olun. Tükendiğinizi ve bırakmayı
düşündüğünüz anlarda niçin orada olduğunuzu hatırlayın. Sonra da koşmaya devam
edin.
Unutmayın ve devamlı kendi kendinize hatırlatın.“Bitirmem
mucize değil. Asıl mucize başlamak için gösterdiğim cesaret.” Eminim ki böyle
düşünür ve pes etmezseniz maratonu tamamlayabileceksiniz.
Yazımı Konfüçyüs’den bir alıntı ile şimdilik
bitiriyorum. “Durmadığınız
sürece ne kadar yavaş gittiğinizin bir önemi yoktur...”
Maraton Koşmak başlıklı yazımın 4. Ve son bölümün de yarın görüşmek üzere
hoşça kalın.
Hakkı Şenkeser.
Yorumlar
Yorum Gönder