Merhaba
arkadaşlar. “Maraton Koşmak” başlıklı yazı dizimin 3.bölümünü Konfüçyüs’den bir
alıntı ile tamamlamıştım.
“Durmadığınız
sürece ne kadar yavaş gittiğinizin bir önemi yoktur.”
Yazı
dizimin 4.bölümüne başlamadan önce, önceki üç bölümü okumayan ve okumak isteyen
arkadaşlarım ile linkleri aşağıda paylaşıyorum.
Maraton Koşmak, "Bölüm-1"
Maraton Koşmak, "Bölüm-2"
Maraton Koşmak, "Bölüm-3"
Tekrar kaldığımız yerden devam edecek olursak;
Kıtalar arası
İstanbul maratonun da 10 kilometre finish noktasından gururla geçtim. Öyle ya
daha önceki koşularda ben de koşumu burada tamamlamış ve koşuya devam eden
maraton koşucularına gıpta ile bakmıştım. Bu duygular içerisin de Haliç sahili
boyunca Ragıp Gümüş Pala Caddesi üzerinde koşuma devam ettim. Aynı zaman da
yolun karşı tarafın da koşan ileriden dönmüş koşucuları da görebiliyordum.
Atatürk
Köprüsünün ayakları altından geçerek koşmaya devam ettim. Abdülezel Paşa Caddesi
boyunca devam eden koşum nihayet Eyüp’de organizasyon tarafından yapılan
yönlendirmeler ile yolun karşı tarafına geçerek devam etti. Burada koşmaya
devam ederken yolda güzel bir sürpriz ile Bursa’dan koşucu arkadaşlarımızdan
Muharrem ağabey ve Ayşen ile karşılaştık. Ayşen sağ olsun Muharrem Ağabey ile güzel
bir fotoğrafımızı çekerek 15 kilometrenin bitiş noktasına doğru devam ederek
bizden ayrıldı.
Haliç
sahili boyunca devam eden koşumuz, Atatürk Köprüsünün yan yolundan Kadir Has
Kavşağı boyunca Atatürk Bulvarına doğru ilerlerken artık 15 kilometre
koşucuları da bizden ayrılmıştı. Artık maraton koşusunun 15 kilometresi geride
kalmıştı. Koşu boyunca elimde taşıdığım sporcu içeceğini sıvı ve mineral
takviyesi yapmak amacıyla ağır ağır içerek tükettim.
Artık
maraton koşusu şimdi başlıyor diye düşündüm kendi kendime. Çünkü 10 ve 15
kilometre koşucularının bizden ayrılması ile maratoncular ile baş başa
kalmıştık. Artık cadde ve sokaklar daha tenhaydı. Atatürk Bulvarı boyunca
İstanbul Büyükşehir Belediye Binasına kadar olan hafif eğimli rampayı Muharrem
ağabeyim ile birlikte çıktık.
Daha
sonra ben ona tempomu korumak istediğimi söyleyip geride kaldım. Rampa çok dik
ve uzun bir rampa değil. Maraton öncesi parkurun tek dik çıkışının bu olduğunu
okumuştum. Hatta çok zorlamamak için yürüyerek bile çıkmayı düşünmüştüm. Ama
korktuğum gibi olmadı tempomu koruyarak hafif tempoda koşarak devam ettim.
Eğimin
bittiği noktada artık sizi sahil boyuna kadar devam eden bir iniş bekliyor.
Aynı Barbaros bulvarında yaptığım gibi tempomu yükseltmeden çıktığım hızda hafif
eğimli yokuşu indim.
Ve işte karşımda maratonun 20. Kilometresini tamamladığımı
gösteren dijital saat. 20 kilometreyi 2:24:14’ de koşmuştum.
Bu benim için
harikaydı ve kendimi hala çok iyi hissediyordum. Artık maratonu tamamlayacağıma
daha çok inadım. Dijital saat başında biraz zaman kaybettim selfie yaptım
ve çektiğim fotoğrafı beni bitiş noktasında karşılayacak arkadaşlarım ile
paylaştım. Su istasyonunda durarak su içtim ve meyve istasyonundan birkaç parça
muz yedim.
Bu
sırada bu kilometreye benimle aynı sürede giren fakat artık zorlanmaya
başladığını gördüğüm bir koşucu ile sohbet ettim. Ona bolca su içip enerji
amaçlı bir şeyler atıştırmasını söyleyip ondan ayrılarak sahil boyunca koşmaya
devam ettim.
21.kilometreye
20 kilometre istasyonlarında kaybettiğim zamanının da etkisi ile 2:34:31’ de
girdim. Bu aradaki 1 kilometreyi Hedeflediğim sürenin 3-4 dakika gerisinde
koşmuştum. Bunda, fotoğraf çekimi ve kendimi su ve meyve ödüllendirmek amacı
ile sebebi durmamın etkisi vardı.
Sahil
boyunca Topkapı surlarının altında ilk ve tek tuvalet molamı verdim. O kadar su
tüketmeme rağmen çok fazla tuvalet ihtiyacı yaşamamış olmamın sebebi herhalde
çok fazla terleme sebebi ile gereğinden fazla su kaybetmiş olmamdı.
İlk
25 kilometre istasyonuna vardığımda süre bu sefer 3:09:21’ i gösteriyordu. Bu
sırada yolun diğer karşı şeridinde dönüşe geçmiş koşucuları görmeye devam
ediyordum. Bu koşucular muhtemelen maratonu 3,5-4 saat aralığında tamamlayacak koşucular diye düşündüm içimden.
Okuduğum
maraton tecrübelerinde genelde koşucuların yolun karşı tarafında dönen
koşucuları gördüklerinde morallerinin bozulduğunu ve bu sebeple
motivasyonlarının düşerek koşmayı bırakmayı düşündüklerini okumuştum.
Kendi
adıma çok aldırış etmedim Çünkü herkes kendi derecesini koşuyordu. İçlerinde
tanıdıklarımı gördükçe alkışlayarak ve bağırarak destek vermeye çalıştım.
Sevgili Yalçın ve Emre onlardan bir kaçıydı.
Bu
moral motivasyonla koşmaya devam ederken yolun karşı tarafın da 32,5 kilometre
dönüş tabelasını gördüm. Ben ise henüz 25 kilometreyi yeni geçmiştim. Çok
umursamadım ve sahil boyunca koşuya aynı motivasyon ile devam ettim.
Sahil
boyunca Kennedy Caddesi boyunca Ataköy Marinaya yani Bakırköy’e kadar devam
eden yolun gerçekten oldukça uzun, bezdirici ve sıkıcı geldiğini söylemek
isterim.
Yol
boyunca bir yandan da arkadaşlarım ile telefon ile irtibat halindeydim.
Programa göre onlar koşunun 10 ve 15 kilometre koşularını tamamladıktan sonra
yemek yiyecek ve daha sonra beni karşılamak üzere 42 kilometre koşusunun finish
noktası olan Sultanahmet Meydanına geleceklerdi.
Ataköy
Marinaya ulaşıp, artık ben de yolun karşı tarafın da koşmaya başladığım da
koşunun 28,5 kilometre dönüşünü yapmıştım. Birden acayip bir mutluluk hissettim
artık bende karşı şeritte koşuyordum ve hala dönüşe doğru koşan koşuculara
bakıyordum. Çoğunun yüzünde bitkinlik ve halsizlik vardı. Acaba bendemi böyle
gözüküyorum diyerek kendi kendime gülerek koşmaya devam ettim.
30
kilometreyi 3:53.25’te geçmiştim. Hedeflediğim programın gerisinde olduğumu
fark ettim. İlk 10 ve 20 kilometreyi hedeflediğim süreler de geçmeme rağmen
31.kilometrede hedefimin 20 dakika gerisinde olduğumu fark ettim. Hemen hızlıca
bir hesap yaparak maratonu 5 buçuk saat civarında bitirebileceğimi bu hızda
devam edersem tamamlayabileceğimi düşündüm.
Nitekim
32.kilometreye geldiğimde hala fiziksel olarak iyi olduğumu düşündüğüm sırada
neden yavaşlamaya başladığımı ayak bileklerimden ve ayak tabanımdan aldığım acı
işaretleri ile iyice anladım.
Benim
her 2 ayağımda anatomik olarak içe basan yapıda. Koşulara başlamadan önce
ayakkabılarımın daha çok içe doğru erimesinden başka hiçbir sorunum olmamıştı.
Fakat koşulara başladıktan sonra biraz da fazla kilolarımın etkisi olsa gerek
dengesiz basma sebebi ile her 2 topuğum da birden topuk dikeni çıkmıştı.
Son birkaç senedir gerek tabanlık gerek
ayakkabı tercihleri vs. ile bu problemi aşmaya çalışmıştım. İşte maratonun
artık bu son 9 kilometresinde içe dönük ayak basışı, her iki topuğumda ağrı ve
iç diz ağrıları ile bana dönmüştü.
Ağrıyan
ayak bileğim, dizlerim ve bir de “sen eksiktin” dedirtecek, su toplayan ayak
tabanım ile birkaç kilometre kadar daha acıyı düşünerek koşmaya çalıştım. Artık
ara ara yürüme molaları almanın zamanı geldi diye düşündüm. Ama burada çok
fazla yürürsem de hedefimden daha da sapacağımı ve bitirme süremin 6 saatin
üzerine sarkacağını biliyordum.
Hemen
yeni bir plan yapmalıydım. Artık 35.kilometredeydim ve rahatsız eden bir ayak
tabanı ağrıyan bilek ve diz ile koşmaya çalışıyordum. Kalan son 7 kilometreyi
kafamda küçük parçalara böldüm ve kendime göz mesafemde yeni kısa hedefler
koydum.
Yine
bu arada benimle aynı tempoda koşan gruplara ayak uydurmamda iyi sonuç verdi
diyebilirim.
Artık
sahil boyunda ilerlerken yolun üst kısmında ve yukarıda dikili taşı ve
Sultanahmet caminin minarelerini görüyordum. Bu moralimi oldukça yükseltti.
Artık ne olura olsun tüm yorgunluğuma ve ağrılarıma rağmen ilk maratonumu
bitirebileceğimi tekrar hissettim.
Gülhane
parkı dönüşünü geçip, parkın içerisinde koşmaya başladığımda “artık bitti Hakkı
dedim.” kendi kendime. Üstelik harika bir karşılama töreni de beni bekliyordu.
Bu artık yerlerde sürünmeye başlayan motivasyonumu tekrar diriltti.
Nitekim
parktan çıkıp tramvay yolunda Sultanahmet meydanına doğru koşarken sevgili
Mustafa ve Orkun’u gördüm. Başkan bu taraf diye bağırıyorlardı. Birden daha da
hızlandığımı hissettim. Ağrılarımın hepsi kaybolmuştu. Arkadaşlarımın eşliğinde
koşarak hep birlik de finish düzlüğüne girdik.
Ondan sonrası ise tek kelime ile muhteşemdi ne bileğimde ki nede dizimde ki
ağrıyı hatırlamıyordum. Arkadaşlarımın tezahüratları ve alkışları ile
onları selamlayarak finish noktasını geçtim.
Sonrası
kendi adıma muhteşemdi. Her ne kadar koyduğum 5 saat hedefinin üzerinde,
5:47.49 ile hedefimden 47 dakika sapmış olsam da maratonu sağlıklı bir şekilde
tamamlayabilmiş olmanın mutluluğunu yaşıyordum.
Kendi adıma muhteşem bir tecrübeydi. Kesinlikle önümüzdeki sene yine burada
olacak ve tekrar maraton koşacaktım. Ve artık kesinlikle çok daha tecrübeliydim.
Önümüzdeki sene tekrar koşmayı planladığım maraton öncesinde cebime müthiş
tecrübeler koymuştum. Bu tecrübeler ile daha planlı ve muntazam antrenmanlar
yaparak bir sonraki maratonumu 5 saatin altında koşabileceğimi de biliyorum.
Son
Söz;
Sevgili
arkadaşlarım koşu boyunca hiçbir su istasyonunu boş geçmedim. Toplam 16*250cc=
4 litre su ve + 500cc sporcu içeceği ile birlikte 4,5 litre su tüketmişim.
Yanıma aldığım pal-pekmez karışımlı küçük tüplerini her su istasyonunda sıkarak
tükettim. Kana hızlıca karışarak enerji vereceğini biliyordum. Tavsiyem
kesinlikle vücudunuzu susuz bırakmayın. Susamasanız dahi az miktar da olsa su
için.
Maraton
koşmak müthiş bir tecrübe. Kesinlikle sağlıklı bir şekilde bitirmek en büyük
hedefiniz olmalı. Düzenli antrenman yapılmalı ve kesinlikle ideal kiloda
koşulmalı. Koşarken kesinlikle tek başınıza olduğunuzu bilmelisiniz. Unutmayın
kendi temponuzu ve gücünüzü en iyi siz biliyorsunuz onun için tanımadığınız
kişilere ayak uydurmaya çalışıp gücünüzü gereksiz yere tüketmeyin.
Bence
en güzeli yabancılar ile yalnız koşun. Tanıdığınız kişiler ile sohbet ederek
koşmaktan kaçının derim. Bir yandan sohbet edip bir yandan koşmak daha çabuk
yorulmanıza sebep olacaktır.
Müzik
dinlemeyi kendi adıma tavsiye etmiyorum. Yine de kendi tercihiniz.
Eğer fitness antrenmanı
yapıyorsanız müzik kesinlikle faydalı ve artı motivasyon katıyor. Ama maraton
koşarken müzik dinlemek kontrolsüz biçimde hızlanmanıza sebep olabilir. En
azından benim için öyleydi ne zaman müzik eşliğinde koştuysam hep hızlandığımı
ve çok daha çabuk yorulduğumu hissettim.
Bol
su içmekten kaçınmayın unutmayın susamasanız bile her su istasyonunda su alarak
birkaç yudum dahi olsa için aksi takdirde yavaş yavaş vücudunuzun su kaybı ile
erkenden bitkin duruma düşersiniz.
Ayakkabı ve
kıyafet seçiminiz kesinlikle çok önemli. Öncelikle muhakkak ayak yapınızı ve
yere basış şeklinizi biliyor olmanız şart. Benim gibi içe basıyorsanız eğer, içe
basış destekli ayağınızın arkını destekleyecek ayakkabı seçimi yapmanız önemli.
Yine saatler boyunca asfalt zemin de koşacağınızı düşünerek ayakkabı ve tabanı
seçiminde uzman görüşü almanın faydalı olduğunu düşünüyorum. Çünkü zeminden
alacağınız bütün darbeleri özellikle 30.kilometre den sonra tüm eklemlerinizde
fazlasıyla hissediyorsunuz.
Kıyafet seçimini hava şartlarını
göze alarak yapmakla beraber kesinlikle su tutan pamuklu kıyafetleri tercih
etmeyin. Bu tip şort ya da üst kıyafetler terlediğiniz de hem çabuk kurumayacak
hem de üşümenize ve bu sebeple daha çabuk enerji harcamanıza sebep
olabilecektir. Uzun süre ıslak ağır kıyafetler ile koşmanın zorluğundan
bahsetmiyorum bile.
Evet, arkadaşlar, bir maraton koşusu 42.195 metre boyunca yaşamın her duygusunu içerirmiş. Geriye dönüp baktığımda, kesinlikle çok doğruymuş diyorum.
Evet, arkadaşlar, bir maraton koşusu 42.195 metre boyunca yaşamın her duygusunu içerirmiş. Geriye dönüp baktığımda, kesinlikle çok doğruymuş diyorum.
John
Bingham’ ın dediği gibi:
“Bitirmem
mucize değil. Asıl mucize başlamak için gösterdiğim cesaret.” di.
Bence
kesinlikle herkes bir gün maraton koşmayı hedeflemeli…
Hakkı Şenkeser.
sivas
YanıtlaSilbilecik
denizli
erzincan
uşak
JES
Hollanda yurtdışı kargo
YanıtlaSilİrlanda yurtdışı kargo
İspanya yurtdışı kargo
İtalya yurtdışı kargo
Letonya yurtdışı kargo
MA3X0R
Yunanistan yurtdışı kargo
YanıtlaSilAfganistan yurtdışı kargo
Amerika Birleşik Devletleri yurtdışı kargo
Amerika Samoası yurtdışı kargo
Angola yurtdışı kargo
TQ7