Kıtalararası İstanbul Maratonu hazırlıkları, kişisel
gelişim eğitimleri derken Uludağ zirve yürüyüşlerini saymaz isek bir süredir
dağlardan uzak kaldım.
Uludağ’ın 2543 metrelik zirvesine yaptığımız yürüyüşleri
de yaşadığımız il sınırları içerisin de olması. Yaz, kış devamlı, kafamıza
estikçe çıkıyor olmamız sebebiyle artık bir dağcılık etkinliğinden ziyade, sevdiğimiz
bir dost, Uludağ ve sevdiğimiz dosta, birlikte yürüdüğümüz arkadaşlarımız ile
bir buluşma, hasret giderme vesilesi olarak bakıyorum.
Yoksa Uludağ’ı bir dağ olarak görmediğimden değil. Artık
Uludağ benim için zirvesine yürünecek bir dağdan öte bir dost bir sırdaş.
Yağmurlu bir Pazar sabahı yazımı yazmak için kahvemi alıp
bilgisayarımın başına oturduğum da amacım bir dağ yazısı yazmaktı. Isparta’nın
Eğridir gölü kenarında ki 2798 metre rakımlı Barla dağının Gelincik zirvesine yaptığımız
ve 4 mevsimi bir arada yaşadığımız tırmanış ile ilgili bir dağ yazısı yazmayı
planlıyordum.
Fakat yazımın girişini, Uludağ ile kurduğumuz yakın dostluktan
bahsederek yapınca yazımın seyri de başlığı da sanırım değişecek.
Dağdan dost olur mu? Dediğinizi duyar gibiyim. Nereden ve
nasıl baktığınız ile alakalı.
Kimisine sorsanız dağları bir coğrafi bir yükselti olarak
tanımlar. Türk Dil Kurumunun sözlüğünde ise dağın tanımı, “İsim. Yer kabuğunun
çıkıntılı, yüksek, eğimli yamaçlarıyla çevresine hâkim ve oldukça geniş bir
alana yayılan bölümü.” Olarak yapılır.
Kimisine göre vahşi yaşam, kimisine göre de doğal yaşamdır
dağlar. Ulaşılması zor zirveleri, zorlu yaşam koşulları, yabani hayattır onları
zorlu kılan. Ama yine bana sorarsanız ben dağları asla vahşi yaşam olarak
adlandırmam. Neden derseniz? Vahşilik, vahşet dağların doğasında yoktur. Dağlar
insanları öldürmez. İnsanlar dağlarda kendilerini öldürür. Ama dikkatsizlik ve
tedbirsizlikten ama ciddiye almamaktan. Peki ya insanlar?
Kimilerine göre de dağlar kutsal varlıklardır. Pek çok
dinde ve inanışta çok özel yerleri vardır. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e Allahın
ilk emri “oku” dur. Ve bu emir kendisine Hira dağında verilmiştir. Hira dağı bu
sebeple biz Müslümanlar için kutsaldır. Yahudiler Hz. Musa’ya 10 emrin
gönderildiği yer olduğu için Sina dağını. Hıristiyanlık inancına göre de Hz.
İsa’nın çarmıha gerildiğini düşündükleri yer olduğu için Zeytin dağını kutsal
olarak görürler. Yine biz Türkler için Doğu Türkistan’daki Tanrı dağları kutsaldır.
Türk mitolojisine göre Tanrı, Türk kavmine ismini burada vermiştir. Yine Nepal’
de Everest dağına “Dünyanın ana tanrıçası” derler. Dağcılar Everest dağının
zirvesine çıkmadan önce yerel rehberlerin eşliğinde bir Budizm ayinine katılırlar.
Bu örnekler çoğaltılabilir Nuh tufanı ve Ağrı dağı, Yunan mitolojisinde ki
tanrıların evi olarak kabul edilen Olimpos dağı gibi.
Kimilerine göre dağlar birer efsanedir. Her dağın
muhakkak bir efsanesi vardır. Ben yaptığım her dağ tırmanışı öncesinde o dağ
ile ilgili araştırma yaparken muhakkak dağ ile ilgili yazılmış, söylene gelen
efsanelerini de okurum. Ağrı dağı, Erciyes dağı, Hasan dağı efsaneleri, Ferhat
ile Şirin destanı ilk aklıma gelenler.
Kimilerine göre ise bir hedeftir dağlar. Hayattaki her
türlü hedef, amaç, başarı ve hayaller dağlar ile özdeşleştirilir. Zirveye
çıkmak, kişisel gelişimin en büyük hedefidir ve dağlardan alıntıdır. Kişisel gelişim uzmanı, yazar ve meşhur, “Ferrari’sini
Satan Bilge” kitabının yazarı Robin Sharma’nın çok beğendiğim ve kullanmaktan
da çok büyük keyif aldığım bir sözü var. “Bir dağın zirvesinde olmanın keyfini
önce eteklerinde yürümeden nasıl yaşayabilirsin?” Hedefiniz ister bir dağın zirvesine çıkmak,
isterse işinizde ya da sosyal hayatınız da en tepeye çıkmak olsun. Bir dağın
zirvesine çıkmaktan farksızdır. Bir dağın zirvesine çıkmak için ilk önce sabır
ve azim gereklidir. Zirve yolu uzun ve zorluklarla doludur. Ve onun için
savaşmanız, mücadele etmeniz yani bir bedel ödemeniz gerekir. Ödediğiniz bu
bedel yalnız maddi bir bedel yani sadece para değildir. Bu yolda akıtacağınız
ter, çaba, gayret hatta sabır hepsi bir bedeldir.
Kimileri içinse bir keşiftir dağlar. Türk
dağcısı Tunç Fındık’ın, 8000/Yüksek Macera isimli kitabının ön sözünde yazdığı
gibi, “Keşif olayı Amerika’yı keşfetmek kadar büyük olmak zorunda değildir.”
İnsan ruhu zorluklarla mücadele etmeye ve keşif yapmaya ihtiyaç duyar.
Benim için de öyledir. Her çıktığım dağa yeni bir keşif olarak bakarım.
Dağ bir kültürdür kimileri için. Doğrudur.
Dağlar, insan demek, yemek demek, sanat demek, spor demek, tarih demek, folklor
demek, kitap demek, şiir demektir.
Kimileri içinse maceradır. Amerikalı dağcı
Jim Whittaker, “Bir okyanus varsa onu aşarız. Bir hastalık varsa onu
iyileştiririz. Bir rekor varsa onu kırarız. Bir dağ varsa, onun zirvesine
çıkarız.”derken. Avusturyalı dağcı Hermann Buhl, “Tırmanışta izleyici yoktur,
ödül yoktur, madalya yoktur. Tırmanış bir spordan daha fazlasıdır, bir
ihtirastır.” Demiş. 1924
yılında Everest’e çıkmaya çalışırken hayatını kaybeden İngiliz dağcı George
Mallory dağcılık için, “Çünkü dağ orada.” Fransız dağcı Lionel Terray ise
dağcılığı, “Yararsızın fethi” olarak tanımlamış. Avusturyalı ünlü dağcı Hermann
Buhl ise dağları ve dağcılığı, “Neden tırmanış? Doğal olanı deney imlemek için,
bizi hep içine çeken tehlike için, eksiksiz bir özgürlük hissi için, aşağıdaki
devasa boşluk için." Olarak tanımlamış.
Kimilerine göre de dağlar terör demek. Bu
konuya hiç girmek istemiyorum. Dağlar ve terörün aynı cümle içerisin de
anılması ne kadar da üzücü!
Kimilerine göre de dağlar bir şarkı. Barış
Manço “Dağlar, dağlar” şarkısında ne kadar da güzel söylemiş. “Dağlar dağlar.
Kurban olam yol ver geçem. Sevdiğimi son bir olsun yakından görem.”
Yazımın başında dağlar için, “dostum” demiştim.
Ve devamında da “dağlardan dost olur mu?” dediğiniz duyar gibiyim demiştim.
Sanırım artık ne demek istediğimi çok daha iyi anlamışsınızdır. Dağları hepimiz
hayatımız da farklı farklı yerlere koyar. Farklı şekillerde tanımlarız.
Yukarıda ki tanımların hepsi doğrudur. Ama benim için bir fazlası dostluktur,
arkadaşlıktır, sırdaşlıktır.
Peki ya sizin için?
Görüş ve yorumlarınızı bekliyorum. Bir sonra
ki yazımda görüşmek üzere hoşça kalın.
Hakkı Şenkeser.
Yorumlar
Yorum Gönder