Merhaba Hakkı Şenkeser "Benim Dikey Dünyam" okurları. "Dağcılık: Kendine Meydan Okuyanların Asil Sporudur" diyerek, bugünkü yazımı, şu sıralar hakkında, sosyal medyada yaptığı paylaşımlar sebebiyle devam eden yargılama süreciyle gündeme gelen sevgili Nasuh Mahruki'ye ithaf etmek istiyorum.
Yargılama süreci devam ettiği için konu hakkında yorum yapmak istemem ama sevgili Nasuh ile AKUT vesilesiyle tanışma fırsatı bulmuş birisi olarak ortak noktamız olan dağların dışında da kendisinin de bizler gibi vatanını ve milletini çok seven memleket sevdalısı bir insan olduğunu da çok iyi bilirim.
Nasuh Mahruki ile ilk tanışmamız 2016 yılında, o zaman çalıştığım Coats Türkiye’de yönettiğim bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi kapsamında Adım Adım “İyilik Peşinde Koş” sloganıyla AKUT için yaptığımız, yardımseverlik koşusu ve bağış kampanyası vesilesiyle olmuştu.
Tabiki kendisini yüz yüze tanışmamız öncesinde de takip ediyor özellikle doğaya ve dağlara olan sevgisini kendimize örnek alıyorduk. Kendisinin, dünyanın zirve noktası olan 8850 metre yüksekliğinde ki Everest dağına çıkan ilk Türk olmasının dışında, K2 başta olmak üzere pek çok zorlu dağa yaptığı tırmanışlar, eski Sovyetler Birliği topraklarında ki 7000 metrenin üzerinde ki 5 dağa çıkarak Kar Leoparı ünvanını alan ilk Türk dağcı olması, yazar, fotoğrafçı ve aktivist kişiliğinin yanına bir de ülkemizi derinden sarsan 1999 büyük Marmara depremi öncesinde 1994 yılında kurduğu AKUT vesilesiyle de izliyor ve takdir ediyorduk.
Biz de bu vesileyle bir dönem değerli Nasuh ve AKUT gönüllüleriyle bir araya gelerek farkındalık çalışmaları yapmıştık. Bu vesileyle başta Nasuh olmak üzere AKUT'un kurulmasına katkı sağlayan ve bugüne taşıyan tüm AKUT gönüllülerine canı gönülden teşekkür ediyorum.
Dağcılık: Kendine Meydan Okuyanların Asil Sporu
Yazımıza ismini veren başlığımız, “Dağcılık: Kendine Meydan Okuyanların Asil Sporu” yine sevgili Nasuh’dan almış olduğum bir alıntıdır. Dağlara ve dağcılığa karşı olan sevgimi etrafımda ki pek çok değerli dostum ve yazılarımı okuyan siz çok değerli “Benim Dikey Dünyam” okurları da çok iyi bilir. Dağlar sessiz öğretmenlerdir diyerek, dağlara çıkarken edindiğim tecrübelerimi hem yazarak hem de danışmanlık ve koçluk süreçlerimi bir araya getirdiğim proje yöneticiliği bakışı çerçevesinde profesyonel mesleki kariyerimde de sıkça paylaşmaktayım.
Sevgili Nasuh dağcılığın tarifini çok güzel yapar;
“Dağcılık, insanların doğayı, yaşamı ve kendilerini tanımak için, kendi fiziksel ve psikolojik sınırlarını öğrenmek ve geliştirmek için doğada, yükseklere doğru yaptıkları yolculukların oluşturduğu asil bir spor dalıdır”
Bunu yani dağların ve dağcılığın bana kattığı yukarıda Nasuh’un da yazdığı gibi yaşamı ve kendini tanımak, fiziksel ve psikolojik anlamda gelişmek kavramını hayatımın her alanında, sadece sportif kariyerimde değil, profesyonel mesleki kariyerimde ve özel hayatımda fazlaca deneyimlemiş ve deneyimlemeye de devam etmekteyim.
Nasuh, dağların ve dağcılığın sadece kişinin fiziksel ve psikolojik anlamında ki gelişiminden değil, dağcılık sporunun kuvvetli ekip dinamiklerine sahip olması nedeniyle iyi birer takım oyuncusu olmayı, riskli ve tehlikeli yapısı gereği kritik süreçlerde karar verme ve problem çözme becerilerini, çok değişkenli ve karmaşık doğası gereği planlama ve lojistik becerilerini, çok iyi gözlem yapabilme ve çevredeki her değişikliği fark edebilmeyi, sürekli ve düzenli olarak kendi yeteneklerini sınadıkları için kendilerini geliştirebilmeyi ve tüm bunların karışımı nedeniyle de liderlik vasıflarını diğer sporlara göre çok daha kuvvetli geliştirme fırsatları bulduklarından da bahseder.
Akut’un kurulmasına da atıfta bulunarak; “Ülkemizin öncü kurtarma örgütü AKUT'un dağcılar tarafından kurulması, bu nedenle bir tesadüf değil, dağcılığın kendine özgü dinamiklerinin bize kazandırdığı meziyetlerden dolayıdır” der.
Hemen ardından da dağlara gitmeye başladığımızda bize öğretilen ilk kuralı hatırlatır.
İlk Kural: Risk ve Tehlike
Dağcılığın unutulmaması gereken ilk ve en temel kuralı riskli ve tehlikeli bir spor olmasıdır. Dağcılık sporuyla ilgilenen herkesin öğrenmesi gereken ilk ders, bu sporun yaralanmalara, sakatlanmalara, hatta bazen daha kötüsüne de yol açabileceğidir. Bu nedenle nitelikli bir eğitim, sürekli ve düzenli fiziksel, teknik ve psikolojik hazırlık, antrenman, rota, mevsim, ekip ve lojistik planlama bilgisi, malzeme kullanma becerileri, harita okuma, meteoroloji, ilkyardım, metabolizma ve yüksek irtifa fizyolojisi bilgileri gibi pek çok bilgi ve beceriyi gerektirmektedir.
Doğada yapılan tüm sporlar çeşitli seviyelerde risklere ve tehlikelere sahiptir. Bu nedenle bu tür sporlarla ilgilenmek isteyen kişiler adım adım ilerlemeye ve kendi yetkinlik düzeylerine uygun hedefler seçmeye büyük özen göstermelidirler. Fazlası, ölümcül derecede tehlikelidir.
Seyircisi Olmayan Spor
Nasuh'un Dağcılığın seyircisi olmayan tek spor branşı olduğundan bahseder ve devam eder:
"Burada en önemli ve kritik beceri riskin ne zaman kabul edilir olduğunu ne zaman da artık kabul edilemez seviyeye geldiğini doğru analiz edebilmektir ki bu da ancak tecrübe ile edinilir. Dağcılık bir tecrübe sporudur. Ne kadar çok dağa giderseniz o kadar iyi bir dağcı olursunuz" Riskli ve tehlikeli bir spor olmasının ötesinde, dağcılığın diğer sporlarla arasındaki en önemli fark seyircisi olmayan bir spor olmasıdır.
Futbol, basketbol veya diğer stadyum ve salon sporlarındaki yoğun ve güçlü seyirci desteğine sahip değildir. Bu nedenle dağcıların en güçlü motivasyonu, dağlarla aralarında kurdukları içsel bağ ve dağların zirvelerine ulaşmak için kendilerine göre gerekçelerle içlerinde besleyip büyüttükleri motivasyondur.
Dağcılığın içinde risk, tehlike, zorluklarla mücadele ve korku vardır. Bunlar olmasa zirveye ulaşıldığında duyulan tatmin duygusu, başarmış olma duygusu eksik kalırdı. Tehlikeler ve korku faydalı bir uyarıcı gibidir. Dağcı korkusunu, heyecanını kontrol eder ve bu stresin getirdiği heyecanı ve adrenalini, aşırı uyarılmaya izin vermeden hedefine ulaşma amacıyla olumlu yönde kullanıp konsantrasyonunu, dikkatini ve gücünü artırır, sınırlarını geliştirir ve bu motivasyonla, normal şartlarda belki de aşamayacağı engellerin üstesinden gelir.
Zorlu bir tırmanışın tamamlanması ile dağcı, kendi içinde de bir şeylerin tamamlandığını hisseder. Dağcı bir dağın zirvesine ulaştığında kendi içinde de yeni bir zirveye ulaşır. Bir tırmanış, sonuna kadar yaşadığını hissetmektir de bir yandan. Dağcıları dağlara tırmandıran şey derin ve tutkulu bir yaşama arzusudur. Dolu dolu, soluk soluğa, özgür, yoğun ve güçlü sonuna kadar yaşama arzusu, yaşamı daha fazla ve daha derin hissetme, içine çekme arzusu.
Dağcılık Kişiliği Yüceltir
Elbette ki, dağlara tırmanmanın salt amacı riske girmek, tehlike duygusunu yaşamak olarak nitelendirilemez. Burada hedef yaşam tecrübesini derinleştirmek ve zenginleştirmektir de. Aynı şekilde yalnızca adrenalini yükseltmek ya da spor yapmış olmak da değildir, kişinin kendi içine ve çevresine farklı açılardan bakabilmesidir de bir yandan.
Dağcılık, kontrollu risk sporudur, insanın kendini bırakmasına, boş vermesine müsade etmez. Her zaman uyanık, dikkatli, tedbirli ve antrenmanlı olmayı gerektirir. Bu disiplin, yaşamın her alanında insanın hayatına güç ve üretkenlik katar. Spor zaten kişiliği geliştirir, dağcılık kişiliği yüceltir. Dağların riskli ve tehlikeli doğasında güvenli hareket edebilmek tecrübe ve olgunluk gerektirir. Dağlar insanı olgunlaştırır...
Doğanın zorlu, tehlikeli ama huzurlu ve dingin ortamında, dağcılar ve doğa sporcuları diğer insanlardan daha fazla kendileriyle baş başa kalırlar ve kendilerini daha iyi tanırlar, sınırlarını daha doğru bilirler. Bu farkındalık kişiye yaşamın her alanında büyük fayda, verimlilik, üretkenlik ve kolaylık sağlar. Bu insanlar diğerlerini geçmek, yenmek, diğerlerinden daha iyi olmak düşüncesiyle değil kendini iyileştirmek ve geliştirmek, kendini daha iyi yapmak düşüncesiyle hareket eder. Başkalarıyla değil, kendiyle yarışır, kendine meydan okur, kendini aşmaya, kendini geliştirmeye çalışır. Kendiyle yarışan, menzilini de, sınırını da kendi koyar, kendi aşar. Bu, kişinin geri kalan hayatında büyük etkileri olacak bir zihinsel devrimdir.
Dağcılığı ve dağları artık sadece bir spor ya da bir hobiden daha çok, yaşamıma anlam katan, mücadele gücü ve azmimi geliştiren, yeni keşifler yapmamı sağlayan bir öğreti olarak görüyorum.
Yazımı yine çok değerli bir ve gurur duyduğumuz, yeryüzünde ki 8000 metrenin üzerinde ki 14 zirvenin tamamına çıkarak 14X8000 projesini başarıyla bitiren ilk ve tek Türk dağcısı Tunç Fındık’ın, 8000/Yüksek Macera isimli kitabının ön sözünden bir alıntı ile bitireyim; “Keşif olayı Amerika’yı keşfetmek kadar büyük olmak zorunda değildir.” İnsan ruhu zorluklarla mücadele etmeye ve keşif yapmaya ihtiyaç duyar.
Dağlar ve dağcılıkta size bunu fazlasıyla verir.
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere selamlar, sevgiler.
Yorumlar
Yorum Gönder