BÖLÜM - 1
“Bitirmem
mucize değil. Asıl mucize başlamak için gösterdiğim cesaret.”
Demiş, John Bingham. Ben de ilk maratonumu, 2016 Kasım ayında Kıtalar arası İstanbul Maratonunda koşmuştum. Benim için her yönüyle muhteşem bir tecrübeydi. Öncesinde iyi bir hazırlık dönemi geçirmemiş olmama rağmen, hedeflediğim sürede olmasa bile, 42 kilometrelik zorlu parkuru sağlıklı bir biçimde tamamlayabilmiştim.
Demiş, John Bingham. Ben de ilk maratonumu, 2016 Kasım ayında Kıtalar arası İstanbul Maratonunda koşmuştum. Benim için her yönüyle muhteşem bir tecrübeydi. Öncesinde iyi bir hazırlık dönemi geçirmemiş olmama rağmen, hedeflediğim sürede olmasa bile, 42 kilometrelik zorlu parkuru sağlıklı bir biçimde tamamlayabilmiştim.
Bu sene geçtiğimiz seneye
göre cebimde çok önemli olduğunu düşündüğüm, bire bir yaşanmış tecrübelerim
var. Bu tecrübelerimi ilk blog yazımda sizler ile de paylaşmıştım. Okumak
isteyenler için aşağıda tekrar linkini paylaşacağım.
Öncelikle parkuru artık çok
daha iyi tanıyorum. Bu sayede daha gerçekçi hedefler koyup planlar
yapabileceğim.
Bir önceki parkurda
özellikle su istasyonlarında uyguladığım anlık beslenme/enerji stratejisi
oldukça iyi sonuç vermişti. Koşu boyunca, özellikle son 10 kilometre yaşadığım
taban ağrılarımı saymaz isem enerji ve susuzluk kaybına bağlı aşırı bir
yorgunluk hissetmemiş, özellikle birçok maraton koşucusunun tecrübelerinde
paylaştığı 30 kilometre duvarına (Kısaca fiziksel ve mental açıdan tükendiğiniz
ve beyninizin size, “burada ne işin var? Niçin hala koşuyorsun? Bırak artık.
Dediği nokta.) toslamamıştım. Bura da dağcılığın kazandırdığı dayanıklılık ve
özellikle mental dayanıklılığın faydasını oldukça gördüğümü düşünüyorum.
Nabzımı sabit tutup koşu
boyunca aynı tempoda koşma planı kesinlikle sonuç verdi. Yol boyunca çevrem ile
çok konuşmadım. Kulaklık ile müzik dinlemedim. Konuşurken koşmaya
çalıştığınızda soluksuz kaldığınızı hissedersiniz. Çünkü vücudunuzun oksijen
ihtiyacı artmıştır. Yine müzik dinlerken farkında olmadan, ritminiz
artar. Dolayısı ile farkında olmadan hızınız artar ve daha hızlı koşmaya
başlarsınız. Nabzınız yükseleceği için enerji kaynaklarınızı çok daha çabuk
tüketip, vaktinden önce yorulma ya da temponuzun daha yarışın ilk
kilometrelerinde düşme ihtimali ile karşı karşıya kalabilirsiniz.
Geçtiğimiz sene sanırım beni
en çok zorlayan ayak tabanlarım olmuştu. Tabir yerindeyse çuvalladığım tek
nokta ayakkabı seçimiydi. Kilo dezavantajımı bir nebze hafifletebilmek amacı
ile tabanlıklarımı çıkarmış ve hafif bir ayakkabı seçimi yapıp öyle koşuya
başlamıştım. Her iki ayağımda da anatomik olarak içe basma durumu söz konusu
yine bu dengesiz basma şekli yüzünden yine her iki topuğumda da topuk dikeni
rahatsızlığı söz konusu. Bu sebeple silikon tabanlıklar ve nispeten iç destekli
koşu ayakkabıları sıkıntısız koşabiliyorum. Benim açımdan dezavantajları ise
ayaklarımı ayakkabı içinde sıkmaları, ağır olmaları ve rahatsız hissettirmeleri.
Sanırım bu problemimi, koşu
tarihine kadar biraz daha kilo vererek ve ayakkabı tercihimi değiştirerek biraz
daha katlanılabilir hale getirebileceğimi düşünüyorum.
Yine geçtiğimiz seneye göre,
bu sene içinde eğitimini alarak giriş yaptığım ve üzerinde çalışmaya devam
edeceğim “Nefes Teknikleri ” eğitimini ile özellikle maraton öncesinde
yapacağım egzersizler ile ciğer kapasitemi arttırma, maraton esnasında da doğru
nefes alarak, diyafram nefesini kullanarak koşu boyunca daha dinç kalabilmeyi
planlıyorum.
İşte bu ve bunun gibi, koşu
öncesindeki alacağım tüm destekleri, antrenman, beslenme, dinlenme tekniklerini
mümkün olduğunca uzman tavsiyeleri de alarak, “Maratona Doğru Adım Adım” yazı
dizimde sizler ile paylaşabileceğim.
Benim için 2 yönlü bir
çalışma olacak. Hem bu sayede daha bilinçli, disiplinli ve azimli bir çalışma
yapıp sonuçlarını takip edebileceğim. Hem de bir yandan yazarak tecrübelerimi
sizler ile paylaşabileceğim.
Yazımı JFK’nın; “Bütün bunları kolay oldukları
için değil, aksine zor oldukları için seçtik. “ Sözü ile bitirirken, bir
sonraki yazıma hepinize kadar sağlıklı ve mutlu günler dilerim. Hoşça kalın.
BÖLÜM - 2
Hatırlarsanız,
“Maratona Doğru Adım Adım 1” başlıklı yazımda, 2017 Kasım ayında ikinci kez
koşmayı planladığım Kıtalar arası İstanbul Maratonu öncesinde yaptığım
hazırlıkları, uyguladığım beslenme ve antrenman tekniklerini ve aldığım
destekleri bir yazı dizisi halinde sizler ile paylaşacağımı yazmıştım.
Geçtiğimiz
Temmuz ayının bu anlamda benim için oldukça verimli geçtiğini gönül rahatlığı
ile söyleyebilirim. Öyle ki 100 kilogram ile girdiğim Temmuz ayının, sonunda
terazinin ibresi 94 kilogramı gösteriyordu. 1 ayda verilen tam 6 kilogram.
Öncelikle
bir ay içerisinde verilen bu kadar kiloyu sağlıklı bulmayıp, kilo kaybımın su
ve kas kaybı olduğunu düşünenler için şunu söylemek isterim. Eğer spor
yapmıyorsanız özellikle de ağırlık çalışmıyor ve sadece diyet yaparak kilo
vermeye çalışırsanız su ve en önemlisi kas kaybı kaçınılmaz olacaktır.
Spor yapmak,
özellikle de başlangıç seviyesinde ağırlık çalışmak isteyip spor salonuna
gitmeye vakti olmayanlar içinde burada birkaç önerimde olacak.
Öncelikle
koşmak ya da yürümek için tek ihtiyacınız olan bir spor ayakkabısı. Pahalı spor
aletlerine kesinlikle ihtiyacınız yok.
Ama önce,
eğer daha önce hayatınız boyunca hiç belli bir mesafenin üzerinde yürümeyip ya
da koşmadı iseniz öncesinde muhakkak bir doktor kontrolünden geçmenizi şiddetle
öneriyorum. Zayıf ya da fazla kilolu olmanız asla fark etmez. Özellikle arka
planda sinsi bir biçimde ilerleyen kalp rahatsızlıkları ya da genetik yatkınlık
gibi unsurlar spor yapayım, sağlıklı yaşayayım derken. Kaş yapamaya çalışırken,
göz çıkartmanıza sebep olabilir. Onun için ilk defa spor yapmaya başlayacaklar için,
lütfen önce sağlık kontrolü…
Doktorunuz
onay verdi. Ama nereden başlayacağınızı bilmiyorsunuz.
Bursa’da
yaşıyorsanız işiniz çok kolay. Biz Adım Adım Bursa grubu olarak her Çarşamba
akşamları Dikkaldırım Mihraplı Parkta akşam saat 20.00’da, Cumartesi sabahları
da Soğanlı Botanik Parkta saat 07.30 ‘da buluşup koşuyoruz. Antrenmanlarımıza,
her seviyeye uygun 3 gurup halinde, antrenörlerimiz nezaretinde devam
ediyoruz. Özellikle koşmaya yeni başlayacaklar için yürü-koş, başlangıç
seviyesindeki gurubumuz kesinlikle uygun olacaktır.
Beslenme,
antrenman teknikleri konusunda, uzman görüşleri ve kaynağından yapacağım
araştırma sonuçlarını kendi ve kişisel tecrübelerimi de ekleyerek hem bu yazı
dizisinde hem de ayrı başlıklar halinde yine sizler ile paylaşmaya devam
edeceğim.
Yukarıda
Temmuz ayının benim için oldukça verimli geçtiğini sizler ile paylaşmıştım. İlk
olarak Temmuz ayının hemen başında, 02 Temmuz Pazar günü geleneksel Kazancı
Dostluk Koşusunda 10 kilometre koştum. Özellikle sıcak hava, zorlu parkur ve
fazla kilolarım bu koşuda beni ciddi bir biçimde zorlamıştı.
Hemen
sonrasındaki hafta, 09 Temmuz Pazar günü bu seferde Ulubat gölü, Leylek
koşusunda 15 kilometre koştum. Kazancı koşusunda yaşadığım sıkıntıları, üstelik
5 kilometre daha fazla koşarak bu koşuda yine fazlası ile yaşadım.
Özellikle koşunun son kilometrelerinde koşmaya ara vererek fazlaca yürüme
molası almak zorunda kaldım. Ama benim antrenmansızlığımdan ve fazla
kilolarımdan kaynaklı mazeretlerime rağmen koşuyu tamamlamak. Sonrasındaki
koşular ve yapacağınız antrenmanlar için size müthiş bir motivasyon kaynağı
oluyor. Yani kesinlikle pes etmek yok.
Temmuz
ayının 3.haftası Cumartesi sabahı ise adresimiz Uludağ’dı. Kesinlikle kendimi
çok iyi hissettiğim bir yer olan dağlardaydım. Aynı tarihte Uludağ’da koşulan
ultra maratonda koşmasam bile, “Ultra Maratoncuların İzinde Uludağ Zirve”
diyerek, Oteller bölgesinden başlayarak Uludağ Zirve yürüyüşü yaparak hem koşan
koşucuları izledim. Hem de koşu esnasında susuz kalmış 2 koşucuya su desteği
yaparak yarışı sağlıklı bir biçimde tamamlayabilmelerine yardımcı oldum.
Toplam 24 kilometrelik bu dağ yürüyüşü aynı zamanda güzel de bir
antrenman olmuştu.
Nihayet
Temmuz ayının son haftası 30 Temmuz Pazar sabahı Adım Adım Bursa gurubu ile
Kürekli Şelalesine bir doğa yürüyüşü yaparak. Temmuz ayını yoğun bir fiziksel
aktivite ile kapattım.
Bunun
yanında yukarıda da bahsettiğim gibi, hafta içerisinde bir yandan kilo verirken
yakabildiğim kadar yağ yakıp kas kaybını da elimden geldikçe az tutmak amacı
ile haftada 3 gün ağırlık antrenmanlarına ve sabah yürü koş antrenmanlarıma
devam ettim.
Ağırlık
antrenmanlarını ise başlangıç seviyesinde, herhangi bir spor salonuna gitmeden
serbest ağırlık olan dambıllar ile haftanın 3 günü tüm vücudu çalıştıran
antrenman tekniklerini uygulayarak devam ettim. Özellikle ağırlık antrenmanları
konusunda, yıllardır bu sporu yapan biri olarak hayli tecrübeli olduğumu
söyleyebilirim.
Bu konuda
daha sonra, özellikle evde dambıl kullanarak tüm vücudunuzu rahatlıkla
çalıştırabileceğiniz antrenman teknikleri konusunda, sizler ile paylaşımlarım
olacak.
Beslenme
konusuna gelince. Şimdilik beslenme şeklimi birkaç ufak dokunuş haricinde çok
değiştirmedim. Yoğun fiziksel aktivite bir yandan yoğun bir kalori alımı
ihtiyacı doğurmakta. Burada bu konuda eğer sınırlı bir bilgiye sahipseniz
kesinlikle yine bir uzman desteği almanızı önereceğim.
Eğer benim
gibi yıllardır farklı spor dalları ile uğraşan ve hayatınızın her döneminde
spor yapan biri iseniz beslenme konusunda da bir birikime sahip oluyorsunuz.
Antrenman öncesi ve sonrası beslenmeyi bilmek, protein, karbonhidrat, vitamin
ve yağları tanımak size kesinlikle sağlıklı bir vücut için avantaj sağlayacaktır.
Öncelikle,
beslenme konusundaki tek ve en zorlu zaafım olan tatlıyı kesinlikle terk
ettim. Özellikle baklava, kadayıf gibi yoğun şerbetli hamur tatlıları tam
bir kalori canavarları. 2 dilim baklavanın 500 kalori civarında olduğunu hesap
edip, ondan aldığınız fazla kaloriyi yakmak için en az birkaç saat tempolu
yürümek zorunda olduğunuzu düşünecek olursanız ne demek istediğimi
anlayacaksınızdır.
Bununla
beraber çay ve kahve hiçbir içeceğim de şeker ya da tatlandırıcı kullanmıyorum.
Kolalı içeceklerden ise, bahsetmiyorum bile. Yağlı ağır kızartmalar ve diğer
hamur işleri rafa kalkan diğer beslenme alışkanlıklarım oldu. Yukarıda da
yazdığım gibi özellikle diyet ile birlikte spor yapıyorsanız muhakkak protein,
karbonhidrat ve yağ alımınıza dikkat etmeniz gerekiyor. Ben kendi vücut tipimi
iyi tanıyan biri olarak özellikle böylesine yoğun antrenman dönemlerimde vücut
kilogram başına aldığım protein miktarını bir miktar daha arttırırım. Bu konulara
daha sonra daha detaylı olarak gireriz. Ama yumurta proteininin yani yumurtanın
beyazının en değerli protein kaynaklarından biri olduğunu ve içeriğinde
neredeyse tüm değerli amino asitleri içerdiğini söyleyebilirim.
Peki, hem
antrenman teknikleri hem de beslenme konusunda bilgi sahibi olan birisi nasıl
bu kadar kilo alır dediğinizi duyar gibiyim. Kesinlikle haklısınız. Ama inanın,
hayatınız boyunca aynı disiplinde spor yapmak, beslenmenize dikkat etmek çok
zor. Özellikle ilerleyen yıllar boyunca bazen bir duraklama dönemine
giriyorsunuz. Yoğun spor aktiviteleri yaptığınız dönemdeki beslenme
alışkanlıklarınızı fiziksel aktivite oranınızı düşürdüğünüzde bile aynı şekilde
devam ettirdiğinizde kilo almanızda kaçınılmaz oluyor. Bakınız eski
futbolculara.
Hedef çok
önemli arkadaşlar. Kendinize koyacağınız hedefler motivasyonunuzu tekrar
kazanmanıza sebep olacaktır. Bu anlamda İstanbul Maratonu, yüksek irtifa dağ
tırmanışları ve kesinlikle ultra maratonlar benim en büyük hedeflerim.
Eğer bir
hedefiniz var ve pes etmeden tüm zorluklara göğüs gererek çalışırsanız o hedefe
ulaşmak için önünüzde hiçbir engel kalmaz. Tüm engelleri bir bir her adımda
daha da güçlenerek aşarsınız.
Onun için, “
Bırakmayı mı düşünüyorsun? O halde daha hızlı koş!”
Bir sonraki
yazımda görüşmek üzere, spor ve sağlıkla kalın.
BÖLÜM - 3
“Bitirmen mucize değil. Asıl
mucize başlamak için gösterdiğim cesaret.” İlk sözü ile başladığım Maratona
Doğru Adım Adım yazı dizimin üçüncüsünü de içinde bulunduğumuz Ağustos ayının
bu son günlerinde yazmak istiyorum.
Yazı dizisinin ilk iki
bölümünü okuyan arkadaşlarım hatırlayacaktır. Geçtiğimiz sene Kasım ayında
Kıtalararası İstanbul maratonunda 42 kilometre koşmuştum. Kâğıt üzerinde
parkura dair yaptığım planlar, antrenman verilerime ve fiziksel durumuma
bakarak yaptığım koşu stratejisine rağmen 42 kilometrelik koşuyu, hedeflediğim
dereceden yaklaşık 40 dakikalık bir sapma ile 5 saatin üzerinde
tamamlayabilmiştim. Benim için tam anlamıyla bir mücadele olan bu koşunun
ardından cebime çok önemli tecrübeler koyduğumu düşünüyorum. Bu tecrübelerimi
de zaten sizler ile;
İlk Maratonum (İstanbul
Maratonu – Kasım 2017 )
Maratona Doğru Adım Adım – 1
Maratona Doğru Adım Adım – 2
Yazı dizilerinde sizler ile
paylaşmıştım. Tekrar okumak isteyen arkadaşlarımız için yazı başlıklarının
altında yazıların bulunduğu linkleri de paylaşıyorum.
Temmuz ayından sonra içinde
bulunduğumuz ve artık son günlerini yaşadığımız Ağustos ayı da hazırlıklar
anlamında oldukça verimli geçti diyebilirim.
Öncelikle doğru ve sağlıklı
bir biçimde yavaş yavaş kilo kaybetmeye devam ediyorum. Ramazan ayının sonunda
102 kilo ile girdiğim programımda. Aradan geçen 2 ayın sonunda 10 kilogramın
üzerinde kaybederek 91 kilograma kadar düştüm. Daha önceki yazılarımda da
paylaştığım gibi bunu yaparken amacım en az kas kaybı ile ilerleyerek antrenman
devamlılığımı da koruyabilmek oldu. Günlük yaptığım antrenmanlarımın yanına
hafta da 3 gün olarak eklediğim tüm vücut bölgelerini içeren ağırlık
çalışmaları ile bunu başardığımı düşünüyorum. Bu konu ile ilgili farklı bir
başlıkta sizler ile yine ayrıca bir paylaşımım olacak.
Temmuz ayı daha çok resmi
koşu müsabakaları ve bir dağ yürüyüşü ile geçmişti. Ağustos ayı boyunca ise şu
ana kadar, 2 Uludağ zirve tırmanışı ve göller bölgesi yürüyüşü ve her gün
düzenli olara yaptığım 8 kilometre / gün ortalama ile devam ettiğim, tempolu
yürü, koş antrenmanları ve yukarıda bahsettiğim gibi haftanın 3 günü yaptığım
ağırlık antrenmanları ile devam ediyorum.
Antrenmanlarımın detayına
girmeden önce kısaca beslenme alışkanlıklarımdan bahsetmek istiyorum. Böylesine
yoğun geçen bir antrenman döneminde eğer doğru beslenmiyorsanız, kas kaybının
yanında vücudunuz için çok önemli, sağlıklı yaşamak ve sakatlanmadan antrenman
devamlılığını sağlamak için vücudumuz için gerekli olan besin kaynaklarının
dan, vitaminler, karbonhidratlar, proteinler ve sağlıklı yağlardan da mahrum
kalıyorsunuz demektir.
Onun için kahvaltıyı en
önemli öğün olması sebebi ile çok daha fazla önemseyerek, diğer tüm öğünlerimde
aşırıya kaçmadan, başta 3 tehlikeli beyazdan uzak kalmak şartı ile protein,
karbonhidrat, yağ dengesini de gözeterek, vücut başına aldığım protein
miktarını yaptığım antrenmanları da gözeterek arttırma yoluna gittim.
Bu konuda sizler ile
tecrübelerimi paylaşmadan önce çok önemli bir hatırlatmayı daha önceki
yazılarımda yaptığım gibi tekrar yapmak istiyorum.
Herkesin vücut yapısı,
metabolizma hızı, beslenme alışkanlıkları, geçmişte ya da hali hazırda yaptığı
spor aktiviteleri, yaşadığı ya da yaşama ihtimali söz konusu olan hastalıkları,
genetik yatkınlıkları vs. birbirinden çok farklı. Onun için benim sizlere ilk
tavsiyem her zaman olduğu gibi, hangi spor dalı ile uğraşacaksanız hiç önemli
değil ama öncesinde muhakkak bir sağlık kontrolünden geçin ve doktorunuza hangi
spor ile uğraşmak istediğinizi anlatın. O size yapacağı testler ve sağlık
kontrolleri sonrasında zaten en doğru cevabı verecektir.
Yine eğer çok kilolu ya da
gereğinden çok zayıfsanız yine bir doktor, diyetisyen desteği alarak kilo
kaybınızı da kontrollü ve sağlıklı bir biçimde yapmanızı tavsiye ediyorum.
Hayatım boyunca sporun
farklı dalları ile uğraştığım için beslenme ve özellikle fitness ve ağırlık
antrenmanları konusunda iyi bir bilgi birikimimin olduğunu düşünüyorum.
Yazdığım yazılarda zaten size bu yönde öneriler de bulunmaya da devam edeceğim.
Daha sonra detaylarına
gireriz, şimdilik bu yazı başlığını çok daha fazla meşgul etmeden Ağustos
ayının yani maraton hazırlıklarının temelini oluşturan antrenman detaylarına
girmek istiyorum.
Ay içerisin de 2 hafta arka
arkaya uzun dağ yürüyüşü yaptım. Bunlardan ilki yaklaşık 35 kilometre dik iniş
ve çıkışları içeren zorlu Uludağ zirve, göller bölgesi ve saklı göl
yürüyüşüydü.
Pek çoğunuzun maraton,
koşmak, dağcılık, yürüyüş ne alaka? Dediğinizi duyar gibiyim.
Hemen açıklayayım. Tabiî ki
maraton koşacak bir kişi uzun ve aylar süren bir koşu antrenman programını
takip eder. Hatta bu koşucu daha da ileriye gidip, eğer maratonu çok daha kısa
sürede koşmayı hedefliyorsa antrenman tekniklerinin içerisine intervalleri vs.
de ekler. Ama bizim gibi artık orta yaşın üzerinde, en büyük hedefi maratonu
süre ve zaman kaygısı olmadan sağlıklı bir biçimde bitirmek olanlar daha az
yoğunluklu, daha çok uzun mesafeyi sağlıklı bir biçimde koşmalarını sağlayacak
dayanıklılık kazandıracak antrenman tekniklerini tercih ederler.
İşte şimdi tam burada
dağcılıktan bahsetme zamanı. Dağ tırmanışları şehirde koşmaktan daha zordur.
Öncelikle daha yüksek rakımlarda ve coğrafi şartlarda yaptığınız bu aktiviteler
hem fiziksel hem de mental açıdan size çok farklı kazanımlar kazandırır.
Bunlardan en önemlisi de dayanıklılık, mücadele azmi ve sabırdır.
Okumak isteyenler için,
“Dağcılık Nedir?” başlıklı yazımın linkini altta paylaşıyorum.
Zaten maraton koşmakta,
dayanıklılık, mücadele ve sabır gerektirmiyor mu? İşte dağlarda yapacağınız bu
uzun ve zorlu yürüyüşler o zamana kadar hiç farkına varmadığınız farklı kas
guruplarının varlığından haberdar olmanızı sağlayacak. Daha da güçlenecek
özellikle her maratoncunun anlattığı ya da yaşadığı o meşhur 30 kilometre
duvarına çarpmayacak, üzerinden atlayıp geçeceksiniz.
İkinci dağ yürüyüşüm Adım
Adım Bursa gurubu ile yaptığımız Uludağ zirve yürüyüşü olmuştu. Yine 24
kilometrelik bu parkur iyi bir antrenman oldu.
Bu sene yaptığım
antrenmanlarda, Adım Adım gurubu ile yaptığımız Çarşamba akşamı ve Cumartesi
sabahı koşularının dışında hafta içinde çok koşmayı tercih etmedim. Sebebine
gelince ne kadar güçlü ya da dayanıklı olursanız olun eğer kilonuz hedef
değerlerinizin üzerindeyse eklemlerinize gereğinden fazla yük biniyor demektir.
Bu da beraberinde istenmeyen sakatlıkları da beraberinde getirecektir.
Kendi adıma yaptığım plana
göre, 90 kilogramın altına düşmeden yoğun koşu antrenmanları yapmamaya kara
vermiştim. Onun yerine tempolu yürüyerek kas, kemik ve eklemlerimi
kuvvetlendirmeyi tercih ettim. Hedefim, bir antrenmanda en az 10.000 adım atmak
şartı ile (Günde değil. Günlük adım miktarım şu sıralar 12.000 ile 13.000
arasında. Daha da artacak.) günde en az 10 kilometre tempolu yürümek şeklinde
devam ediyor.
Günde 10.000 adım gerçekten
işe yarıyor mu? Yoksa bir şehir efsanesi mi? Bu konuda da sizler ile bir yazı
paylaşımım yine olacak.
Eylül ayında ise
hedeflediğim şekilde 90 kilogramın altına düşeceğim için antrenman şeklim
tempolu yürüyüşten, dayanıklılık kazandıracak uzun hafif tempolu koşu
antrenmanlarına doğru yön değiştirecek.
Gelelim ağırlık
antrenmanlarına. Yukarıda da yazdığım gibi bir yandan kilo vermeye çalışıp bir
yandan da antrenman yapmaya çalışıyorsanız ve eğer antrenmanlarınız arasına
ağırlık antrenmanlarını eklemiyorsanız. Kas kaybınız kaçınılmazdır. Kas eşittir
metobolizma hızıdır. Yani kazandığınız ya da koruduğunuz her yarım kilo vücut
kasınız varlığını sürdürebilmek için 40 ile 120 kaloriye ihtiyaç duyar. Yani
doğru ve kararında kazandığınız yağsız kas kütlesi metabolizmanızı bir yağ
yakma makinesine çevirecektir. Bu da daha fazla ve doğru kilo vermenize
yardımcı olacaktır.
Daha sonra yine detaylı
anlatırım. Bunun için pahalı spor salonlarına da gitmenize gerek yok. (Eğer
hedefiniz daha fazla kas kütlesi kazanmaksa o başka, o zaman profesyonel
makinelerin bulunduğu spor salonlarında ağırlık aletleri ile çalışıp, farklı
bir beslenme stratejisi uygulamanız şart.)
Benim size önereceğim ve şu
sıralar benim de evde yaptığım gibi, uygulaması oldukça kolay olan dambıl ile yapacağınız
tüm vücut çalışmaları. (İsteyen yine bir profesyonel desteği alarak bu çalışma
şeklini her gün farklı bir kas gurubunu çalıştıracağı bir antrenman tekniğini
de uygulayabilir.)
Bunun için ihtiyacınız olan
sadece 2 adet dambıl ve farklı ağırlık plakaları. Bunları kolaylıkla bir spor
malzemesi satan mağazadan satın alabilirsiniz. Hatta büyük marketlerin spor
reyonlarında da görüyorum.
Sahip olacağınız 2 dambıl
ile (hatta iki ufak su şişesi) kolaylıkla üst ve alt vücut antrenmanlarını evde
yapabilirsiniz.
Sırasıyla sırt, göğüs, omuz,
ön kol, arka kol, bacak ve karın hareketlerini set hesabı ile örneğin 3*12 (
hareketi 3 defa araya kısa bir dinlenme süresi koyarak 12 şer defa
tekrarlayacaksınız.) lik setler halinde yapabilirsiniz. Bu konuda yani fitness
antrenman teknikleri ve farklı kas guruplarının çalıştırılması konu başlıklı
bir yazımı da sizler ile daha sonra paylaşacağım.
Umarım okumaktan keyif
aldığınız bir yazı dizisi oluyordur. Hedefim bu yazı dizisinin dördüncüsünü
yazdığımda 88 kilogramın altında ve artık dayanıklılık koşularını yapıyor
durumda olmak olacak.
Bir sonraki yazımda görüşmek
üzere hoşça kalın.
BÖLÜM - 4
İlkini doğum günümden bir gün önce,
22 Temmuz Cumartesi akşamı yazdığım ve Kıtalararası İstanbul Maratonu
hazırlıklarımı, “Maratona Doğru Adım Adım” yazı dizisi altında toplayıp sizler
ile paylaşmaya başladığımdan bu yana geçen 45 günlük sürede kendi adıma
hedeflediğim noktada olmanın sevincini yaşıyorum.
Aslında çok kolay bir süreç olmadı.
Özellikle son iki ayım yoğun fiziksel aktiviteler ile uzun dağ yürüyüşleri,
yerel koşu müsabakaları, koşu antrenmanları ve ağırlık antrenmanları ile geçti.
Bu sayede Eylül ayı itibariyle, hedefim olan 90 kilo altına inebildim.
Fiziksel aktivite anlamında durağan
geçen kış ve bahar döneminde, özellikle düzenli antrenman yapmamı engelleyen
sabah ve akşam saatlerinde ayrı olarak aldığım kişisel gelişim eğitimleri ki
kesinlikle ben de mazeret olarak kabul etmiyorum. Düzensiz beslenme
alışkanlıkları ile birleşince bir anda kilom üç haneli rakamların üzerine
çıkıverdi.
Ramazan ayının sonunda yani Haziran
ayının sonuna doğru kilom neredeyse 102 kiloya kadar çıkmıştı. Bugün
itibariyle, aradan geçen 2,5 aylık süreçte 13 kilonun üzerinde kilo verdim.
Tamamen yıllara dayanan beslenme ve antrenman tekniklerine (fitness ve ağırlık
antrenmanları) dayalı kişisel tecrübelerimin sayesinde ve bolca da ter akıtarak
maraton öncesindeki ilk kilo hedefim olan 90 kilogram barajının altına düşebildim.
Şimdi sırada ki hedef, İstanbul
Maratonu 42 K koşusuna kadar 85 kiloya kadar düşmek. Bu da toplamda 4,5 aylık
bir süreçte 17 kilo vermek anlamına geliyor.
Kişisel bloğum da sizler ile
paylaştığım, “Maratona Doğru Adım Adım” yazı dizimin daha önceki bölümlerini
okuyan arkadaşlarım hatırlayacaktır. İçerisinde özellikle ağırlık
antrenmanlarının olmadığı bir zayıflama programının, sağlıklı kas
kütlenizi de kaybedeceğiniz çok sağlıklı olmayan bir kilo verme yöntemi olarak
düşünüyorum. Yanlış anlaşılmasın lütfen! Burada kimseye bir spor salonuna gidip
vücut geliştirme antrenmanları yapın demiyorum. Sadece vücut ağırlığınızı
kullanarak evde bile kolaylıkla yapabileceğiniz bazı temel vücut hareketleri
ile bile kas ve kemik kütlenizi kullanarak sağlıklı bir şekilde kilo
verebilirsiniz.
Özellikle hem vücut ağırlığınızı
kullanarak yapabileceğiniz hem de kolaylıkla ulaşabileceğiniz bir çift dambıl
ile evde kolaylıkla yapabileceğiniz antrenman hareketleri ile ilgili olarak
ayrı bir başlık altında sizler ile paylaşımda bulunacağım.
Nerede kalmıştık?
12 Kasım 2017 Pazar günü, 42 K
koşacağım İstanbul Maratonuna artık 2 aydan biraz daha fazla bir zaman kaldı.
Her ne kadar geç kalmış olsam da Eylül ayı içerisin de artık haftanın bir
gününü uzun koşulara ayıracağım. Nabzımı sabit tutarak hafif tempoda yaptığım
bu uzun koşu antrenmanları geçtiğimiz sene iyi sonuç vermiş ve istediğim
dayanıklılığı bana kazandırmıştı.
Bir yandan da günlük koşularım devam
ediyor. Günde ortalama yaptığım 8 ile 10 kilometre arasındaki koşular ile
haftalık koşu mesafemi 60 kilometrenin altına düşürmemeye gayret ediyorum.
Profesyonel bir koşucu olmadığım ve
bir maraton koşusunu sağlıklı bir şekilde tamamlamak en öncelikli hedefim
olduğu için, kendimi ve vücudumu gereksiz yere strese sokmamak için kendime
ulaşılması zor maraton bitirme süresi hedefleri koymuyorum. Koymuyorum derken
de yanlış anlaşılmasın. Tabii ki bir süre hedefiniz kesinlikle olmalı. Bu süre
hedefini kendinizi ve antrenman geçmişinizi de göz önüne alarak, kendi
tabirimle, “haddinizi bilerek” belirlemelisiniz. Benim için bu sene hedef
maratonu 5 saat aralığında tamamlamak olacak.
Geçtiğimiz sene de 5 saat bitirme
hedefi koymuş ama özellikle son 10 kilometre de yaşadığım fiziksel problemler
sebebi ile tempom düşmüş ve maratonu 5,5 saatin üzerin de tamamlayabilmiştim.
Bu sene ikinci maratonum olması sebebi ile çok daha tecrübeliyim. Hem parkuru
çok iyi biliyorum hem de vücudumun özellikle 30 kilometreden sonra vereceği
tepkileri artık rahatlıkla tahmin edebiliyorum.
Bir yandan da ağırlık
antrenmanlarına devam edeceğim. Haftada 3 gün yaptığım ve araya bir gün
dinlenme koyduğum tam vücut antrenmanlarını geçtiğimiz haftadan itibaren
haftada 4 güne çıkarıp bölünmüş sistem ağırlık çalışmasını uygulamaya başladım.
Kısaca anlayabileceğiniz şekilde, ilk gün itmeli kasların çalıştığı antrenman
hareketlerini yaparken ikinci gün çekmeli kasların çalıştığı antrenman tekniklerini
uyguluyorum.
Yani biraz daha açacak olursak. İlk
günü sırt, ön kol, bacak ve mide hareketleri ile tamamlarken ikinci gün de
göğüs, omuz, arka kol ve mide hareketleri ile ağırlık antrenmanımı
tamamlıyorum. Yukarıda da bahsettiğim gibi bu hareketlerin tamamını spor
salonunda yapabileceğiniz gibi zamanı olmadığı için bir spor salonuna
gidemeyenler evde bir çift dambıl ile ya da sadece vücut ağırlıklarını
kullanarak bu hareketleri kolaylıkla yapabilirler.
Ve son olarak beslenme konusu.
Maalesef kilo fazlam olduğu için ve hala vermem gereken 5 kilom daha olduğu
için bu aralar dikkatimi daha da arttırdım. Başlangıçta sadece meşhur 3 beyaz
dan ve abur cubur dan uzak durarak başladığım bu yolculuğumda zamanla beslenme
şeklimi biraz daha disipline ettim. Artık çoğunlukla ekmek yemiyorum.
Yiyeceklerim de protein, karbonhidrat ve yağ oranına dikkat ediyorum. Hatta
fiziksel aktivite yoğunluğum yüksek olduğu için vücudum ağırlığı başına aldığım
günlük protein miktarını bir miktar daha arttırdım.
Aslında protein konusunda biraz daha
fazla bir şeyler yazmak istiyorum. Ama sanırım bu sefer de yazım gereğinden
uzak olacak. En iyisi bu konuya da yine ayrı bir başlıkta girmek olacak.
Evet, arkadaşlar, yazımı okurken
göstereceğiniz sabra şimdiden teşekkür ederim. Her zaman söylediğim gibi her
türlü önerinize sonuna kadar açığım. Bu konuda ki geri dönüşleriniz benim için
önemli. Umarım sizlerden gelecek geri dönüşler ile ileri de çok daha kaliteli
yazılar yazabileceğimi düşünüyorum.
Bir sonra ki yazım da görüşmek üzere
hoşça kalın…
BÖLÜM - 5
Merhaba
Arkadaşlar,
Maratona
Doğru Adım Adım başlığı altında sizlerle paylaştığım yazı dizimin 5.bölümünü
kaleme aldığım bu gün itibariyle maratona sadece 19 gün kaldı. Peki, hazır
mısın? Diye soracağınız soruya cevabım sanırım hayır olacak.
Bir kere
hedeflediğim 85 kilograma düşme hedefimin hala 4 kilo uzağındayım. Haftalık
yaptığım uzun koşularda hala 35 kilometreyi görebilmiş değilim. Yaptığım uzun
koşularda genellikle 25.kilometreden sonra ciddi bir biçimde zorlanıyor ve
üzerine 5 kilometre kadar yürüyerek 30 kilometreyi tamamlıyorum.
Peki, bu
vazgeçeceğim anlamına mı geliyor? Kesinlikle kocaman bir hayır.
Bu soruya,
JFK’nın;
“Bütün bunları kolay oldukları için değil, aksine zor
oldukları için seçtik.“
Sözleriyle cevap vermeyi tercih ediyorum.
Öncelikle ben bir dağcıyım. Maratondan çok daha zorlu dağ tırmanışlarına,
daha zorlu iklim şartlarında tırmanışlar yaptım. Bu tırmanışların mücadeleci
yönümü geliştirdiğini, beni çok daha dayanıklı, sabırlı hem mental hem de
fiziki açıdan daha kuvvetli yaptığını biliyorum.
Neredeyse 12 saat süren, zorlu kış şartlarında, tipi ve batak karda 2000
metre irtifa kazanarak yaptığımız Erciyes zirve tırmanışı.
24 saatlik uykusuz otobüs yolculuğu sonrasında, ağır kamp yüküyle karda
yaptığımız uzun yürüyüş sonrasında -35 derece soğukta bir gece çadırda
geçirdikten sonra Kars Sarıkamış Allahuekber dağların da yaptığımız zirve
tırmanışı.
Ve sadece bir gün sonrası dinlenmeden Erzurum Palandöken Ejder zirvesine
yoğun tipi altında yaptığımız tırmanış.
Geçtiğimiz Şubat ayında zorlu kış şartlarında yaptığımız ve neredeyse yine
12 saat süren Uludağ zirve tırmanışı ve sonrasında Saidabat Köyü inişi
kesinlikle maraton koşmaktan daha zor tırmanış faaliyetleriydi.
Tabiî ki dağcılık ve maraton koşmak kesinlikle birbirinden çok farklı spor
aktiviteleri. Maraton koşanlar genelde sadece koşarken, dağcılarda maraton
koşmuyorlar. Bu ikisini bir arada yapanlarda zaten eninde sonunda ultra
maratoncu oluyor ve çok daha uzun mesafeleri dağlarda koşuyorlar. Ben henüz bir
ultra maraton koşmadım. Ama kesinlikle denemek için sabırsızlanıyorum. Kim
bilir? Belki de çok yakında.
Maraton hazırlıklarının olmaz ise olmazlarından birisi de uzun koşulardır.
Koşucular antrenman programlarına haftada bir gün 20.25.30 kilometrelik uzun
koşular ekleyerek hazırlanır. Asla bir antrenmanda 42 kilometre yani maraton
mesafesini koşmazlar. Bilirler ki yaptıkları bu uzun koşular maraton
dayanıklılığını kendilerine kazandırır ve kalan 10,12 kilometreyi maraton
atmosferi size koşturur.
İlk defa maraton koşacak koşucular genelde endişeli olur. Asla tam olarak
hazır olmadıklarını düşünür ve maratonu tamamlayamamaktan endişe ederler. Benim
böyle düşünen arkadaşlara en önemli tavsiyem. Keyfini çıkarmaları ve bitirmeye
odaklanmaları. Eğer yıllardır maraton koşmuyor yani profesyonel bir koşucu
değilseniz kendinize koyacağınız gerçekçi olmayan maraton bitirme süresi
kesinlikle sizi strese sokacaktır. Dediğim gibi eğer ilk defa maraton
koşacaksanız sadece anı yaşamaya ve sağlıklı bir şekilde bitirmeye odaklanın.
İnanın finish noktasına vardığınızda kimse sizin maratonu bitirme süreniz ile
ilgilenmeyecek. Siz daha en baştan maraton koşma kararınız ve sonrasın da
sağlıklı bir şekilde, süresi ne olursa olsun maratonu tamamlamanız sebebiyle
fazlasıyla takdir edilecek ve alkışlanacaksınız.
Her koştuğunuz maraton sonrasında bir öncekine göre çok daha tecrübeli
olacak. Hem vücudunuzu ve limitlerinizi tanıyacak hem de kendiniz güveniniz çok
daha artacak.
Geçtiğimiz sene koştuğum İstanbul Maratonunu kesinlikle üst düzey bir
motivasyon ile koşmuştum. Buna rağmen maratonun özellikle son 5 kilometresini
neredeyse yerlerde sürünerek tamamlamış ve koşu sonrasında “kesinlikle insan
işi değil, bir daha koşmam.” Demiştim. Bugün hala maratonun son 12
kilometresinde yaşadığım ağrılar, sızılar aklımda. Ama tamamlayabileceğimi
bilmek, en önemlisi o arenada büyük bir sabır ve azimle mücadele etmek
müthiş keyifli. Yeter ki “haddinizi bilin.”
Evet, ne yapıyor olursanız olun. İster maraton koşun ister bir dağın
zirvesine çıkacak olun. En önemlisi insanın haddini bilmesi. Sizi en iyi siz
tanıyorsunuz. Hiçbir şey sizin sağlığınızdan önemli değil. Mücadele edin
demekten kastım kesinlikle gözünüzü yumun ve ölesiye savaşın değil. Aksine
mücadele ederken tüm duyularınız açık olsun. Vücudunuzun ve beyninizin verdiği
her mesajı çok iyi dinleyin ve yorumlayın.
Bu mesajlar eğer sağlığınızı tehdit edecek mesajlar ise bırakmayı bilin.
Biz dağcılarda biz söz vardır. “Dağ orada bekliyor.” Bazen hava şartları ya da
sağlığınız zirveye çıkmanıza müsaade etmez. Hatta zirveye 100 metre kala dönmek
zorunda kalırsınız. Bilirsiniz ki dağ orada bir sonra ki denemeniz için sizi
bekleyecektir. Ama gözünüzü kapatır ve körü körüne devam ederseniz bir daha
deneme şansınız bile olmayabilir.
Evet, sevgili dostlarım. Önümde sadece 19 gün kaldı. Son haftayı dinlenmeye
ayıracağımı düşünürsek önümde antrenman yapacağım sadece 2 haftam kaldı. Bu 2
hafta da hedefim 2 uzun koşu daha yapmak ve 30 kilometre barajını zorlamak.
Eğer bu süre zarfında 2, 3 kilo daha verebilirsem kesinlikle kendimi çok daha
iyi hissedeceğim.
Antrenman programım haftada en az 4 gün koşu ve 3 gün evde ağırlık
çalışmasıyla devam ediyor. Maraton hazırlığı yapan ya da yapacak arkadaşlarımın
antrenman programlarına tüm vücut ağırlık çalışmalarını muhakkak eklemeleri
gerektiğini düşünüyorum. Sadece koşarak hedeflediğiniz gücü ve dayanıklılığı
kesinlikle kazanamazsınız. Yapacağınız ağırlık antrenmanları tüm bedeninizi
kuvvetlendirecek ve kesinlikle çok daha dengeli ve sağlıklı bir şekilde
koşabilirsiniz.
Sanırım “Maratona Doğru Adım Adım” yazı dizimin 6.ve son bölümünü
maratondan birkaç gün önce yazacak ve sizler ile paylaşacağım. O güne kadar tüm
maraton hazırlığı yapan tanıdığım ya da tanımadığım koşucu arkadaşlarıma
sağlıklı antrenmanlar diliyorum.
Bir sonra ki yazımda görüşmek üzere hoşça kalın.
BÖLÜM - 6
Merhaba Arkadaşlar,
İlkini 22 Temmuz da
yazdığım, “Maratona Doğru Adım Adım” adlı yazı dizimin 6.ve son bölümünü de
maratona 4 gün kala sizler ile paylaşıyorum.
John Bingham’ın, “Bitirmem mucize değil. Asıl mucize başlamak için
gösterdiğim cesaret.” Sözüyle başladığım bu yazı dizisin de sizler ile
yaklaşık 3,5 ay süren maraton hazırlıkları tecrübelerimi paylaşmaya çalıştım.
Geçtiğimiz
sene maratonun bitiş noktasını geçtiğim de bir yandan sağlıklı bir şekilde
maratonu tamamlamış olmanın mutluluğunu yaşarken bir yandan da kendi kendime,
“Maraton koşmak akıl kârı değil. Bir daha koşmam.” Demiştim. Aradan geçen bir
yılın sonun da bir kez daha maraton koşmama sadece 4 gün kaldı.
Son uzun
koşu antrenmanımı da geçtiğimiz Pazartesi sabahı 21 kilometre koşarak
tamamladıktan sonra artık dinlenmeye çekildim. Artık hafif yürüyüşlerin dışında
bu son hafta, herhangi bir zorlayıcı fiziksel aktivite de bulunmak istemiyorum.
Her ne
kadar çok istediğim gibi bir hazırlık dönemi geçirmiş olmasam da en azından
kafa olarak bu zorlu mesafeyi koşmaya hazır olduğumu hissediyorum. Yaptığım
uzun koşu antrenmanların da her ne kadar 30. Kilometreye çok rahat ulaşamamış
olsam da maraton sabahı, atmosferin de etkisi ile her şeyin çok daha farklı
olacağını da biliyorum.
Hedefsiz
maraton koşusu olmaz. Her ne kadar en büyük hedefim sağlıklı bir şekilde
Sultanahmet meydanında ki bitiş noktasına ulaşmak olsa da 5 saatlik bir süre de
koşuyu tamamlamayı düşünüyorum. Geçtiğimiz sene maratonu 5 saat 47 dakika da
tamamladığımı düşünecek olursak bir aksilik olmazsa bu sene 30 dakika daha önce
bitirebileceğimi ümit ediyorum.
Hedefim,
antrenmanlarım da uyguladığım gibi koşuya, nabzımı çok yükseltmeden hafif
tempoda başlayıp 30.kilometreye kadar bu tempoyu korumak olacak. 30.kilometrenin
aynen geçtiğimiz sene de olduğu gibi tahammül sınırım olduğunu düşünüyorum.
Ondan sonra kalan 12 kilometre ise benim için tam anlamıyla bir mücadele olacak.
Ayrıca bu
sene koşu sırasın da yalnız da olmayacağım. Kadim dostum Cemali Altın ile
birlikte koşuya başlayıp yine bir aksilik olmazsa birlikte tamamlamaya gayret
edeceğiz. Her ne kadar koşu sırasın da çok gerekmedikçe birbirimiz ile
konuşmayacak olsak da moral motivasyon anlamın da birbirimize fazlasıyla destek
olacağımızı düşünüyorum.
Hafta sonu,
hava durumunu kontrol ettim. Koşu sabahı yağmur gözükmüyor. Hava sıcaklığı
gündüz 18 derece ile koşmak için gayet uygun. Sanırım geçtiğimiz seneye benzer
hava şartların da koşacağız.
Niyetimiz
arkadaşlar ile bir gece öncesinden İstanbul’a giderek daha zinde ve dinlenmiş
bir vücut ile koşuya başlamak olacak.
Maraton
koşusu boyunca benim için kritik noktalardan bir tanesi de koşu boyunca
beslenme ve su takviyesi olacak. Geçtiğimiz sene neredeyse hiçbir su
istasyonunu boş geçmemiştim. Susamasam bile az da olsa su içerek vücuduma
devamlı su takviyesi yapmıştım. Su takviyesinin yanında besin takviyesi de
benim için bir diğer kritik nokta. Neredeyse 90 kilogramlık bir vücut ağırlığı
ile koşacağım için, gücümü ekonomik kullanmak kadar doğru zaman da doğru
enerji, şeker yani karbonhidrat takviyesi ile koşmam gerektiği de biliyorum.
Bunun için istasyonlarda verilen meyve takviyesi kadar, geçtiğimiz sene
denediğim ve sonucundan memnun kaldığım bal, tahin, pekmez karışımı tüpleri de
yine yanıma almayı ihmal etmeyeceğim.
Bu sene
geçtiğimiz seneye göre en büyük avantajım parkuru artık çok iyi tanıyor olmam.
Geçtiğimiz sene de her ne kadar maratonu tamamlayabileceğime inansam da parkuru
çok iyi tanımadığım için tedirgin olmadım desem yanlış olmaz. 42 kilometrelik
maraton mesafesini saymazsak, İstanbul maratonu genelde düz zeminde koşulan bir
koşu. Dağcılık yaptığım için belli noktalar da ki iniş ve çıkışları çok fazla
dert etmiyorum
Geçtiğimiz
seneyi düşünüyorum da maraton koşusunun ilk 20 kilometresi özellikle ilk 15
kilometre birçok kişiyle aynı anda koştuğunuz ve daha merkezi konumda bulunması
sebebiyle seyirci tezahüratlarının yoğun olması sebebiyle çok daha keyifli
geçiyor. Ama 20.kilometrenin ardından sahil yoluna inip Bakırköy istikametin de
koşmaya başladığınız da neredeyse kendiniz ile baş başa kalıyorsunuz.
İşte tam bu
kilometreler koşunun en kritik noktaları. Kendiniz ile baş başa kaldığınız için
vücudunuzun verdiği tepkilere daha çok kulak kabartmaya başlıyorsunuz. Bura da
sanırım şöyle bir benzetme yapabilirim. Hani aracınız da trafikte ilerlerken
nispeten sessiz yoğun olmayan bir trafikte aracınızdan farklı gelen seslere
kulak kabartırsınız ya. Aynen öyle. Özellikle 30.kilometreden sonra tüm
vücudunuzdan gelen sinyallere daha çok kulak kabartmaya başlıyorsunuz.
Burada en
güçlü olmanız gereken nokta beyninizden gelen sinyaller olacak. Beyniniz zor
bir mücadelenin içerisin de olduğunuzu ve savaştığınızı bildiği için size
devamlı geri bildirimler de bulunacak. Hele bir de enerji depolarınız boşalmış
ve bir yandan yorgunlukla mücadele ettiğiniz anlarda size sık sık “artık koşma,
bırak” şeklinde telkinler de bulunacak. İşte tam burada güçlü olan, mücadeleye
devam eden maratonu bitiriyor sevgili arkadaşlarım.
Geçtiğimiz
sene ilk defa koştuğum maraton koşusu ardından “İlk Maratonum” başlığıyla
tecrübelerimi sizlerle paylaşmıştım. (İlk Maratonum yazımı okumak isterseniz,
linkini hemen altta paylaşıyorum.)
Bu sene de
sabırsızlıkla, belki kendimi çok daha dinleyerek, etrafıma çok daha fazla
dikkat kesilerek yaşayacağım maraton koşusu tecrübelerimi sizler ile paylaşmak
için sabırsızlanıyorum.
Özellikle
ilk defa maraton koşacak arkadaşlarıma en büyük tavsiyem, en zorlandıkları anda
zirveyi yani Sultanahmet meydanında ki bitiş noktasından geçtiklerini ve tüm
seyircilerin çılgınlar gibi sizi alkışlayacakları anı düşünmeleri olacak.
İnanın orada ki pek çok kişi sizin yerinizde olmak isteyecek ve size imrenecek.
Sağlıklı ve
keyifli bir şekilde maraton koşusunu tamamlayabilmek dileklerimle, hoşça kalın.
Sevgilerimle
Hakkı
Şenkeser
ee ne oldu? hedefe ulaşıldı mı?
YanıtlaSil