Kulağımda dağlar, dağlar…
Bir yandan bilgisayarımda
çalışırken bir yandan da fonda çalan rahmetli Barış Manço’nun dağlar, dağlar
parçasını dinliyorum.
Dağlar Dağlar
Ellerimle büyüttüğüm
solarken dirilttiğim
Çiçeğimi kopardın sen ellere verdin
Çiçeğimi kopardın sen ellere verdin
Çiçeğimi kopardın sen ellere verdin
Çiçeğimi kopardın sen ellere verdin
Dağlar dağlar
Kurban olam yol ver geçem sevdiğimi son bir olsun yakından görem
Dağlar dağlar
Kurban olam yol ver geçem sevdiğimi son bir olsun yakından görem
Kurban olam yol ver geçem sevdiğimi son bir olsun yakından görem
Dağlar dağlar
Kurban olam yol ver geçem sevdiğimi son bir olsun yakından görem
Kuşlar ötmez güller
soldu yüce dağlar duman oldu
Belli ki gittiğin yerden kara haber var
Belli ki gittiğin yerden kara haber var
Belli ki gittiğin yerden kara haber var
Belli ki gittiğin yerden kara haber var
Dağlar dağlar
Kurban olam…
Kurban olam…
Değerli Hakkı Şenkeser "Benim Dikey Dünyam" okurları Tekstil sektörü akreditasyon
çalışmaları, TÜRKAK, Türk Akreditasyon Kurumu denetlemeleri, MYK, Mesleki
Yeterlilik Kurumu süreçleri, eğitimler, firma ziyaretleri vs. derken Uludağ’ın
yamaçlarında yaptığımız doğa yürüyüşleri ve yine Uludağ’ın zirvesine ve göller
bölgesine yaptığımız yürüyüşlerini saymaz isek bir süredir dağlardan uzak
kaldım.
Marmara Bölgesi ve Bursa’nın
en yüksek noktası olan Uludağ’ın 2543 metrelik zirvesine yaptığımız yürüyüşleri
de, yaşadığımız il sınırlarının içerisin de olması, yaz kış devamlı, kafamıza estikçe çıkıyor olmamız
sebebiyle artık bir dağcılık etkinliğinden ziyade, sevdiğimiz bir dostu
ziyaret, sevdiğimiz dosta da, birlikte yürüdüğümüz arkadaşlarımız ile bir
buluşma, hasret giderme vesilesi olarak bakıyorum.
Yoksa Uludağ’ı bir dağ
olarak görmediğimden değil…
Uludağ benim için, zirvesine
yürünecek bir dağdan öte artık bir dost, bir sırdaş oldu desem sanırım abartmam. Sabahları güne
başlarken muhakkak penceremden ya da evimin balkonundan ilk
olarak Uludağ’ın sırtlarına, yemyeşil eteklerine uzun uzun bakarım.
Yamaçlarından zirvesine, zirvesinden yamaçlarına onlarca farklı parkurdan çıkıp
inmiş olsam da her seferinde duyurulan bir Uludağ etkinliğine koşarak giderim.
Uludağ’ın 4 mevsimini de bilirim. Her mevsimde ayrı bir güzeldir. Fakat
bu yazımda sizlere Uludağ’ın güzelliklerinden bahsetmeyeceğim. O bir sonraki
yazımın başlığı olacak. 4 Mevsim Uludağ başlıklı yazımda sizlere her mevsimi
birbirinden farklı ve özel olan Uludağ’ı yazacağım.
Yazımı okuyan okurlarımın dudaklarından, “Dağdan dost olur mu?”
Sözcüklerinin döküldüğünü duyar gibiyim.
Nereden ve nasıl
baktığınız ile alakalı…
Kimisine sorsanız dağları coğrafi
bir yükselti olarak tanımlar. Onlar için dağlar sadece coğrafya
haritalarından ibarettir.
Türk Dil Kurumunun
sözlüğünde ise dağın tanımı, “İsim. Yer kabuğunun çıkıntılı, yüksek, eğimli
yamaçlarıyla çevresine hâkim ve oldukça geniş bir alana yayılan bölümü.” Olarak
yapılır.
Kimisine göre vahşi yaşam,
kimisine göre de doğal yaşamdır dağlar. Ulaşılması zor zirveleri, zorlu yaşam
koşulları, yabani hayattır onları zorlu,
ulaşılmaz ve acımasız
kılan.
Ama yine bana sorarsanız ben
dağları asla vahşi yaşam olarak adlandırmam. Neden derseniz? Vahşilik, vahşet
dağların doğasında yoktur. Dağlar ya da dağların gerçek sahipleri insanları öldürmez.
İnsanlar
dağlarda kendilerini öldürür ya da öldürtür!
Dikkatsizlik ve
tedbirsizlikten ya da dağları yeterince ciddiye
almadıklarından pek çok insan dağlarda hayatlarını kaybeder. Hâlbuki dağlar, “Sessiz
Öğretmenlerdir.” Yeter ki duymasını, dinlemesini bil…
Kimilerine göre de dağlar
kutsal varlıklardır. Pek çok dinde ve inanışta çok özel yerleri vardır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed’e
Allahın ilk emri “oku” dur. Ve bu emir kendisine Hira dağında verilmiştir.
Hira dağı bu sebeple biz
Müslümanlar için kutsaldır.
Yahudiler Hz. Musa’ya 10
emrin gönderildiği yer olduğu için Sina dağını.
Hıristiyanlık inancına göre
de Hz. İsa’nın çarmıha gerildiğini düşündükleri yer olduğu için Zeytin dağını
kutsal olarak görürler.
Yine biz Türkler için Doğu
Türkistan’daki Tanrı dağları kutsaldır.
Türk mitolojisine göre
Tanrı, Türk kavmine ismini burada vermiştir.
Yine Nepal’ de Everest
dağına “Dünyanın ana tanrıçası” derler. Dağcılar Everest dağının zirvesine
çıkmadan önce yerel rehberlerin eşliğinde bir Budizm ayinine katılırlar.
Bu örnekler çoğaltılabilir
Nuh tufanı ve Ağrı dağı, Yunan mitolojisinde ki tanrıların evi olarak kabul
edilen Olimpos dağı gibi.
Kimilerine göre dağlar birer
efsanedir. Her dağın muhakkak bir efsanesi vardır. Ben yaptığım her dağ
tırmanışı öncesinde o dağ ile ilgili araştırma yaparken muhakkak dağ ile ilgili
yazılmış, söylene gelen efsanelerini de okurum. Ağrı dağı, Erciyes dağı, Hasan
dağı efsaneleri, Ferhat ile Şirin destanı ilk aklıma gelenler.
Kimilerine göre ise bir
hedeftir dağlar. Hayattaki her türlü hedef, amaç, başarı ve hayaller dağlar ile
özdeşleştirilir. Zirveye çıkmak, kişisel gelişimin en büyük hedefidir ve
dağlardan alıntıdır.
Kişisel gelişim uzmanı,
yazar ve meşhur, “Ferrari’sini Satan Bilge” kitabının yazarı Robin Sharma’nın
çok beğendiğim ve kullanmaktan da çok büyük keyif aldığım bir sözü var. “Bir
dağın zirvesinde olmanın keyfini önce eteklerinde yürümeden nasıl
yaşayabilirsin?”
Hedefiniz ister bir dağın
zirvesine çıkmak, isterse işinizde ya da sosyal hayatınız da en tepeye çıkmak olsun.
Bir dağın zirvesine çıkmaktan farksızdır. Bir dağın zirvesine çıkmak için ilk
önce sabır ve azim gereklidir. Zirve yolu uzun ve zorluklarla doludur. Ve onun
için savaşmanız, mücadele etmeniz yani bir bedel ödemeniz gerekir. Ödediğiniz
bu bedel yalnız maddi bir bedel yani sadece para değildir. Bu yolda
akıtacağınız ter, çaba, gayret hatta sabır hepsi bir bedeldir.
Kimileri içinse bir keşiftir
dağlar. Türk dağcısı Tunç Fındık’ın, 8000/Yüksek Macera isimli kitabının ön
sözünde yazdığı gibi, “Keşif olayı Amerika’yı keşfetmek kadar büyük olmak
zorunda değildir.” İnsan ruhu zorluklarla mücadele etmeye ve keşif yapmaya
ihtiyaç duyar.
Benim için de öyledir. Her çıktığım dağa yeni bir keşif
olarak bakarım.
Dağ bir kültürdür kimileri
için. Doğrudur. Dağlar, insan demek, yemek demek, sanat demek, spor demek,
tarih demek, folklor demek, kitap demek, şiir demektir.
Kimileri içinse maceradır.
Amerikalı dağcı Jim Whittaker, “Bir okyanus varsa onu aşarız. Bir hastalık
varsa onu iyileştiririz. Bir rekor varsa onu kırarız. Bir dağ varsa, onun
zirvesine çıkarız.”derken.
Avusturyalı
dağcı Hermann Buhl, “Tırmanışta izleyici yoktur, ödül yoktur, madalya
yoktur. Tırmanış bir spordan daha fazlasıdır, bir ihtirastır.” Demiş.
1924 yılında Everest’e
çıkmaya çalışırken hayatını kaybeden İngiliz dağcı
George Mallory dağcılık için, “Çünkü dağ orada.”
Fransız dağcı
Lionel Terray ise dağcılığı, “Yararsızın fethi” olarak tanımlamış.
Avusturyalı ünlü
dağcı Hermann Buhl ise dağları ve dağcılığı, “Neden tırmanış?
Doğal olanı deney imlemek için, bizi hep içine çeken tehlike için, eksiksiz bir
özgürlük hissi için, aşağıdaki devasa boşluk için." Olarak tanımlamış.
Kimilerine göre de dağlar
terör demek. Bu konuya hiç girmek istemiyorum. Dağlar ve terörün aynı cümle
içerisin de anılması ne kadar da üzücü!
Kimilerine göre de dağlar
bir şarkı. Barış Manço “Dağlar, dağlar” şarkısında ne kadar da güzel söylemiş.
“Dağlar dağlar. Kurban olam yol ver geçem. Sevdiğimi son bir olsun yakından
görem.”
Yazımın başında dağlar için,
“dostum” demiştim. Ve devamında da “dağlardan dost olur mu?” dediğiniz duyar
gibiyim demiştim. Sanırım artık ne demek istediğimi çok daha iyi
anlamışsınızdır. Dağları hepimiz hayatımız da farklı farklı yerlere koyar.
Farklı şekillerde tanımlarız.
Yukarıda ki tanımların hepsi doğrudur. Ama benim
için bir fazlası dostluktur, arkadaşlıktır, sırdaşlıktır. Pek çok şey paylaşırım dağlarla. Aynı zamanda pek çok şey de öğrenirim. Dağlara sessiz sorular sorup yine sessiz cevaplar alırım. Yeter ki sormasını, duymasını ve dinlemesini bil.
Yukarıda da yazdım, benim için aynı zaman da öğretmendir dağlar. Sessiz öğretmenlerdir...
Peki ya sizin için?
Görüş ve yorumlarınızı
bekliyorum. Bir sonra ki yazımda görüşmek üzere hoşça kalın.
Not: Fotoğraflar, Türkiye'nin Toros Dağları aralığında, Bolkar dağlarında bir zirve olan 3525 metre rakımlı Mersin ili sınırlarında yer alan kendi de, tırmanışı da adı gibi olan Medetsiz dağı tırmanışımıza aittir.
Yorumlar
Yorum Gönder