Merhaba değerli Hakkı Şenkeser “Benim Dikey Dünyam”
okurları. Benim gibi dağlara ve dağcılığa gönül vermiş kişilerin çok sık
kullandığı bir deyim vardır;
“Bazen dağlar çağırır ve gitmek gerekir.”
Bu çağrı her zaman dağlardan gelmez. Bazen de dostlarınız
sizi dağlara davet eder. Aynen geçtiğimiz hafta değerli dostum Erkan Pınar’ın
daveti gibi. Aslında Erkan’ın ilk daveti Niğde, Aladağlar Demirkazık tırmanışı
içindi. Bu iki günlük şehir dışı tırmanışı için çok müsait olmadığım için
kendisine istemeyerek de olsa olumsuz cevap vermiş ama aynı hafta sonu için
günübirlik bir Uludağ zirve tırmanışı için plan yaptığımı da ilave etmiştim.
Cuma günü Erkan’dan gelen; “Demirkazık iptal oldu.
İstersen Uludağ zirve faaliyetini yapabiliriz.” Önerisini memnuniyetle kabul
ettim. Birkaç arkadaşımıza daha haber verecek ve 29 Eylül 2019 Pazar günü bu
tırmanışı gerçekleştirecektik.
Kendi adıma da bu zirve yürüyüşü etkinliğini de bir
fırsata çevirmek istiyordum. Sadece Uludağ zirve değil, sırt hattını takip
ederek önce küçük zirve ardından da rasat düzünü takip ederek kara kayaları
aşarak büyük zirve tırmanışı yapacaktık. Buradan göller bölgesine inerek
devamında saklı göle yürüyecek ve nihayet başladığımız nokta, oteller 1.bölge
de tırmanışımızı tamamlayacaktık.
Uzun ve toplamda 35 kilometrelik dik iniş ve çıkışları
içeren bir yürüyüşü hedeflediğimiz için de tırmanışımızın ismini, “Uludağ zirve
performans yürüyüşü” koyduk.
Diğer arkadaşlarımızdan olumlu cevap gelmeyince tırmanışı
Erkan ile ikimiz yapmaya karar verdik. Uzun bir yürüyüş olacağı için de yola
erken çıkmaya ve gün ışığından azami miktarda faydalanmaya karar verdik.
Hazırlığımı bir gün öncesinden tamamladım. Hava durumu
açık ve Uludağ bölgesi için de 19-22 derece aralığında bir sıcaklık aralığını
gösteriyordu. Yağmur ihtimali yoktu.
Uzun ve yorucu bir tırmanış olacağı için çantamı ve
üzerimde ki kıyafetleri olabildiğince hafif tutmaya karar verdim. Bu tip dağ
faaliyetlerinde kesinlikle dağın şartlarını, hava durumunu ve kişisel
performansınızı da göz önüne alarak hazırlık yapmanız gerekir.
Unutmamak
gerekir ki! Mücadeleniz dağ ile değildir. Dağ da, kendinizle, fiziksel ve
duygusal performansınız ile mücadele edersiniz. Yoksa dağ müsaade etmediğinde o
dağa değil çıkmanız, yaklaşabilmeniz bile mümkün değildir.
Pazar sabahı havanın iyi olacağını da göz önüne alarak. İnce
bir yağmurluk (kullanmama gerek kalmadı) hafif sentetik dağcı pantolonu, uzun
kollu bir polar (yine kullanmadım) ve biri kısa diğeri uzun kollu iki termal
t-shirt, güneşten ve rüzgârdan koruyacak şapka, buf, güneş gözlüğü, bileklikli
dağcı botum ve batonlarımı bir gün öncesinden hazırladım.
Yiyecek olarak da soğuk sandviç birkaç atıştırmalık ve enerji
verecek birkaç parça yiyeceği de çantama koydum.
Su konusunu tüm faaliyetlerim de en çok önemsediğim konu
olmuştur. Burada da özellikle yazıyorum ki, bu yazıyı okuyacak ve ilk defa
dağlara gidecek arkadaşlarım da su konusunu önemsesinler ve ona göre yanlarına
doğru miktarda su alıp vücutlarını tırmanış esnasında susuz bırakmasınlar.
Unutmamak gerekir ki susuzluk yavaş ve fark ettirmeden ilerler. Hava soğuk dahi
olsa yürürken terler ve dolayısıyla su kaybedersiniz.
Eğer bu kaybettiğiniz
suyu yerine doğru miktar da koymazsanız yürüyüş esnasında pek çok sağlık sorunu
ile karşılaşabilirsiniz. Onun için verdiğiniz kısa molalarda susamasanız dahi birkaç
yudum su için.
Peki, ben bu tırmanış için yanıma ne kadar su aldım.
Hemen hesaplayayım. 3 litre su, 0,5 litre kahve, 2 adet meyve suyu. Toplamda 4
litre sıvı almışım. Tabiî ki bu miktarlar kişiye ve şartlara göre değişir. Ben
etkinliğin uzunluğunu ve yürüyüşümüz esnasında ilk su kaynağımızın neredeyse
faaliyetin sonlarında ulaşacağımız Kilimli Göl olduğunu düşünerek bu miktarı
yanıma aldım. Tahmin ettiğim gibi de Kilimli göle ulaştığımda suyum bitmişti.
Orada ve yolun devamında içtiğim su miktarı etkinlik sonunda 5 Litreyi biraz
geçmişti. (toplamda 12 saat dağ yürüyüşü için)
Tırmanışa başlayacağımız oteller 1.bölgeye geldiğimizde
saat sabah 07.00’yi gösteriyordu. Batonları mı yanıma alıp almama konusunda
kısa bir kararsızlık yaşadım ve almamaya karar verdim. Aslında yaptığım tüm dağ
faaliyetlerinde baton kullanırım ve kesinlikle de kullanılmasını öneririm.
Erkan’da yanına profesyonel fotoğraf makinesini ve lenslerini
de aldığı için ve iki çanta taşıyacağı için batonlarını almadı.
Hızlı bir yürüyüşle Gençlik Spor tesislerinin arkasından
önce jeep yoluna oradan da dik sırta vurarak sırt hattının başlangıç noktası
olan ve telesiyej istasyonunun bulunduğu bölgeye ulaştık.
Bizi 2486 metre rakımlı küçük zirveye ya da çok bilinen
diğer adıyla Keşiş tepeye götürecek rotamız, Paşa çayırı tepesi (2096 metre) Tutyeli
tepe, Şahinkaya tepe, Kuşaklı kaya (2232 metre) ve nihayetinde Zirve tepeye
(2486 metre) ulaşıyordu.
Bu rota genelde Uludağ zirve faaliyetine küçük zirve
tırmanışını da eklemek isteyen dağcı grupların tercih ettiği bir rotadır.
Diğer tırmanış rotalarına göre daha zor bir rota olmasına
rağmen görsel açıdan da size, kuzeyde Marmara denizinden, güney istikametin de
ki Kütahya il sınırları içerisinde yer alan 2300 metre rakımlı Murat dağına
kadar pek çok görselliği ayaklarınızın altına birden bire seriveren bir
rotadır.
Bu görselliğin yanında, ilk molamızı verdiğimiz telesiyej
istasyonunda bizi güzel bir sürpriz bekliyordu.
İşletmeciler günü birlik, genelde yaz aylarında atv
motorlu taşıtları ile kış aylarında telesiyej ile geldikleri istasyonda ziyaretçilerin
fotoğraf çekinebilecekleri bir salıncak kurmuşlar.
Çiçekler ile sardıkları
salıncakla, önünüzde harika bir Uludağ ve Bursa manzarasına doğru sallanarak
keyifli anlar geçirebiliyorsunuz. Sanırım bu keyifli anların bir bedeli olmalı
ki salıncağın hemen yanına bir Arapça tabela koymuşlar ve fotoğraf yasaktır
resmini de ilave etmişler. Buradan fotoğraf çektirenlerin paralı Arap turistler
olduğunu kolaylıkla anlayabiliyorsunuz.
Biz tabii ki günün bu ilk saatlerinde karşılaştığımız
salıncağa para vererek binecek değildik. Zaten ortalıkta da kimse gözükmüyordu.
Biz de bunu Erkan ile fırsat bilerek salıncağın keyfini doyasıya yaşadık pek
çok fotoğraf ve video çektik. Muhtemelen sesimize uyanmış tesisin bekçisinin,
uykulu gözlerle bize bakışı bile istifimizi bozmamıza sebep olmadı.
Burada ki kısa molanın ardından sırt hattından devam
ederek yıkık dağcı barınağına ulaştık. Burada yine kısa bir fotoğraf molası
verdikten sonra artık hedefimiz küçük zirveydi.
Küçük zirve tırmanışının
başladığı noktaya geldiğimizde arkamızda, yaklaşık birkaç kilometre gerimizde
tek sıra düzeninde yürüyen 15-16 kişilik bir dağcı grubunu fark ettik. Biz
küçük zirve tırmanışımıza başladığımızda Erkan bu grubun harika fotoğraflarını
çekti ki bu fotoğrafların bir kısmına bu yazı içerisinde yer vereceğim.
Uzun ve yorucu bir tırmanış sonunda nihayet dağcı
barınağına vardık. Hemen kısa bir video çekerek anı kayıt altına aldım. Gün
boyunca da ilk defa bir tırmanışımda pek çok kısa kısa tırmanış videoları
çektim. Bunları da daha sonra derleyip yayınlamayı düşünüyorum. Bunu düşünürken
de bu zamana kadar yaptığım pek çok dağ tırmanışında neden video çekmediğim
konusunda da kendi kendime oldukça hayıflandım.
Verdiğimiz kısa mola süresinde daha sonra Eskişehir’den
geldiklerini öğrendiğimiz EOS, Eskişehir Outdoor Sport grubu da küçük zirveye
ulaştı. Kendilerini tebrik ettik ve grupta ki arkadaşlarla kısa ama keyifli bir
sohbet yaptık.
Molanın sonunda birlikte yine Erkan’ın objektifinden
çektirdiğimiz toplu fotoğraf da günün anısı oldu.
Eskişehirli grup vakitlerinin kısıtlı olduğunu söyleyip
çok fazla oyalanmadan toplanıp küçük zirveden ayrıldı. Biz kısa bir süre daha
kalıp daha sonra toplanarak Uludağ zirveye doğru yola çıktık.
Kapı rotasına ulaşıp rasat düzünü takip ederek
ilerlediğiniz rota yaz aylarında kolaylıkla takip edilebilen bir patika ile
Uludağ zirveye kadar devam ediyor. Patika kenarlarına üst üste yığılmış ve
dağcıların “baba” dediği taş yığınları size patikayı kaybetmeden yola devam
etmenizi işaret ediyor.
Onun için lütfen bu taşları devirmeyelim ya da yıkılmış
bir vaziyet de görürseniz üzerine bir taşta siz koyuverin.
Genelde kara kayaların altına kadar hafif eğimde takip
eden bu rotayı hızlı adımlara geçtik. Yaklaşık 3 kilometrelik bir yürüyüş
sonrasında Göller bölgesi ve Uludağ zirve yol ayrımına ulaşmıştık. Biz göller
bölgesine Zirvenin, İnegöl istikametine bakan doğu istikametinden ineceğimiz
için yolumuza devam ettik.
Genelde günübirlik yürüyüşçüler eğer sadece göller
bölgesine ineceklerse bu patikayı takip ederek sola doğru devam etmekte ve yaklaşık
200 metre irtifa kaybederek Kilimli göle ulaşmaktalar. Bir diğer alternatifleri
de önce Uludağ zirve yapıp sonra tekrar bu çatrağa dönüp göllere inmekte
olabilmektedir.
Çatrağı geçip kara kayalara doğru ilerlerken önümüzde
büyükçe bir karartı gördük. Baştan oturan ya da dinlenen bir insan olduğunu
düşündüğümüz bu karartının, yaklaştıkça 2 siyah köpek olduğunu fark ettik.
Tedirgin olmadım desem yalan olur. Çünkü bölgede Uludağ’ın
dağ köylerinden gelen ve yazı yaylalarda geçiren pek çok sürü dolayısıyla da
pek çok köpek bulunmakta. Genelde kalabalık bir grup olduğunuzda sürüyü çok
rahatsız etmeden yan geçiş yaparsınız. Köpekler de sizi sadece takip eder ya da
uzaktan havlarlar. Eğer şimdi olduğumuz gibi az sayıdaysanız ve etrafta sürünün
çobanı yoksa köpekler daha agresif davranışlar sergileyebiliyorlar. Sonuçta
görevleri sürüyü korumak.
Biz yaklaştıkça 2 siyah köpek de patikanın üzerinden
kalktı biri önümüzden yürümeye devam ederken diğeri de aşağıya doğru indi ve
geride kaldı. Bir süre böyle devam ettik. Nihayetinde hemen önümüzde koyun
sürüsü de patikanın yani tam önümüzde beliriverdi. Sürünün içinden yavaşça
geçtik.
Sürünün çobanı ortalıkta gözükmüyordu diyecekken tam önümüze yine geçiş
yolumuzun önünde koca bir kangal köpeği beliriverdi. Tüm asaletiyle bize doğru
bakıyordu. Hayvanı tahrik etmenin anlamı yoktu. Patikadan çıkarak yavaş yavaş
kara kayalara doğru yükselmeye başladık.
Karataş tepe olarak da bilinen kara kayaların altına
geldiğinizde zirveye ulaşmak için önünüzde iki alternatif bulunmakta. Birincisi
tepeye dik çıkarak kayalara ulaşmak ve büyük kayaların üzerinden zirve
patikasına girmek. İkincisi de kara kayaların altından dolaşarak bu büyük
parçalı kaya silsilesini atlayarak, önünüze çıkan dik eğimi tırmanarak zirve
patikasına girmek.
Biz ikinci alternatifi seçerek zirveye doğru devam ettik.
Zirvenin altına vardığımızda Eskişehirli grup da zirveye
doğru son yürüyüşlerini tamamlamak üzereydi. Biz de hemen altımız da uzanan
göller bölgesini de seyrederek Erkan ile birlikte zirveye vardık.
Çok acıkmış olmalıyım ki hemen hazırladığım ekmek arası
yiyeceğimi bir çırpıda yiyiverdim. Bolca sıvı aldım. Biz karnımızı doyururken
Eskişehirli grupta toplanmaya başlamıştı. Havayı karartmadan dönmek ve bir an
önce Eskişehir’ e doğru yola çıkmak istiyorlardı. Onları uğurladıktan sonra
zirve Erkan ile ikimize kalmıştı. Bol bol fotoğraf ve yine güzel videolar
çektik.
Yolumuz uzun ve önümüzde daha hedeflediğimiz Aynalı göl,
Kara göl, Buzlu göl ve Kilimli göl rotaları ile Saklı göl rotası bulunuyordu.
Hızlıca toparlandık ve göller bölgesine inmek için geldiğimiz
yönün tam aksine doğuda, İnegöl istikametine
doğru zirveden aşağıya doğru irtifa kaybetmeye başladık. İniş yaptığımız yol
genelde çarşak diye tabir edilen sırta paralel yan geçişler içeren dikkatli
takip edilmesi gereken bir rota. En ufak bir dikkatsizliğiniz ayağınızın
tökezlemesine ve aşağıya doğru yuvarlanarak yaralanmanıza hatta hayatınızı
kaybetmenize sebep olabilir.
Uzun ve dikkatli bir iniş sonrasında Aynalı göle ulaştık.
Buradan sırasıyla hızlı geçişlerle Kara göl, Buzlu göl ve nihayetinde Kilimli
göle ulaştık.
Kilimli göl, alaçam tarafından gelen toprak yol
vasıtasıyla gelen günübirlikçilerin ya da kampçıların istilası altındaydı desem
sanırım abartmış olmam. Ortalık mangalcıların yaktığı ateşler ve pişirdikleri
etler sebebiyle duman dumana ve çöp içerisindeydi.
Ne yazık!
Burada çok fazla söze gerek yok. Eğer insanoğlunun bir
yere ulaşımını kolaylaştırırsanız o da orayı hemen yok etmek için elinden gelen
tüm çabayı sarf ediyor. Ya o toprak yolu kapatacaksınız ya da çok sıkı
denetleyecek ve büyük cezalar keseceksiniz. Yoksa eminim ki şehirde yaşayıp da
aracıyla bölgeye ulaşan insanlar kesinlikle kıymet bilmiyor. Darılmaca
gücenmece yok. Ben bu güzelliği doyasıya yaşamak için kilometrelerce yürürken o
aracıyla gelip yiyip, içip çöpünü bırakıp gidiyor.
Kilimli gölde çeşme başında Erkan ile uzunca bir mola
verdik. Boşalan su şişelerimizi doldurduk. Çay ve kahve içtik.
Bu arada dönüş yolumuzu da hesap ederek Saklı göle gidip
gitmemeyi aramızda müzakere ettik. Saatimiz 17.00 ye yaklaşıyordu. Günler artık
kısalmaya başlamış hava 19.00 civarında kararmaya başlamıştı.
Göller bölgesinden bizi tekrar rasat düzüne, sırt hattına
çıkaracak tırmanış sonrası karar verelim dedik. Hızlıca toparlanıp Kilimli
gölün etrafından dolaşarak sırta doğru dik eğime kendimizi vurduk. İşte tam
burada artık yorulduğumun ve keşke batonlarım yanımda olsaydı diye hayıflandığımı
hatırlıyorum.
Saatler 17.30’a yaklaşırken artık sırt hattına
ulaşmıştık. Bu saatten sonra Saklı göl artık mümkün gözükmüyordu. Çünkü havanın
kararmasına 1 saat kadar kalmıştı.
Hızlıca bir plan yaptık ve sıkı bir tempolu yürüyüşle 30
dakika da kapı rotasına inmeyi planladık. En kötü ihtimalle kapının inişinde
havayı karartmış olacak ve 5 kilometrelik jeep yolunu karanlıkta yürüyerek
oteller bölgesine ulaşacaktık.
Hedeflediğimiz gibi hızlı bir yürüyüşle kapıya yaklaşmışken
önümüzde 3 kişilik küçük bir grup gördük. Yaklaştığımızda içlerinden birinin
yine dağlardan tanıdığımız bir doğa ve dağ sever ağabeyimiz Şaban ağabey
olduğunu gördük. O da iki arkadaşıyla beraber, Uludağ zirveye yeni yapılacak
bayrak direğinin taşınması için gelmiş. Biz zirveden ayrıldığımızda onlar
zirveye varmış. Dönüş yolunda da karşılaşmıştık.
Kapı rotasının altına volfram madeni önüne kadar araçla
geldiklerini inişte bizi de oteller bölgesine bırakabileceklerini söylemeleri
üzerine tempomuzu düşürdük. Kapı rotasını da sohbet ederek indik.
Jeep yoluna girdiğimizde hava kararmış saatler 19.00’u gösteriyordu.
Oldukça bozulmuş ve araç ile ilerlemesi bile zor olan bu 6 kilometrelik yolu
araç bile anca yarım saatte kaydetti. Sanırım Şaban ağabeyler ile karşılaşmamış
olsak karanlıkta daha yavaş yürüyeceğimizi de farz edersek (yanımda gece
yürüyüşü için kafa lambam var) sanırım otellere dönmemiz saat 21.00’i bulurdu.
Nihayetinde sabah 07.00’de başladığımız etkinliğimiz
hedeflediğimiz rotanın biri dışında, Saklı göl hariç akşam saat 19.30’da sona
ermişti.
Bursa’ya dönüş yolunda Erkan ile günün bir
değerlendirmesini yaptık. Acaba molaları biraz daha kısa tutsak Saklı göl
yetişir miydi diye düşündük. Belki yetişirdi. Ama hiç önemli değildi. Çünkü müthiş
keyifli bir tırmanış olmuştu. Hem sohbet etmiş hem etrafımızda ki doğanın ve
Uludağ’ın tüm atmosferini içimize çekmiş bu güzel anları bolca
fotoğraflamıştık.
Günün sonunda, tırmanışın olanca yorgunluğuna rağmen
yüzlerimizde, bu harika etkinliğin tebessümü kalmıştı.
Bu yazımı, daha önce de birlikte pek çok kez yürüdüğümüz değerli
dostum Erkan Pınar’a ithaf ediyorum. Dostum yüreğine ve gönlüne sağlık.
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere hoşça kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder