Merhaba çok değerli Hakkı Şenkeser “Benim Dikey Dünyam” okurları. Geçtiğimiz hafta sonu 7 Kasım 2021 tarihinde 43.Kıtalar Arası İstanbul Maratonunda bir kez daha maraton yani 42 kilometre koştum. Bu benim 3.maraton koşum oldu. Koşu öncesi yaptığım hazırlıklarda ve sosyal medya paylaşımlarımda hep son kez maraton koşacağımın altını çizdim ve hep son maratonum dedim.
Aslında
şöyle bir düzeltme yapmak gerekir diye de düşünüyorum. Asfaltta bir kez daha
maraton koşmayacağım. Yoksa çok sevdiğim dağlar ile koşu etkinliğini bir araya
getiren trail koşularında yine uzun mesafeler koşmayı hedefliyor ve hayal
ediyorum. Hatta bu isteğimi bu yıl içerisinde ilk olarak haziran ayında;
Dağ Yenice Trail Koşusu
Uludağ Premium Trail Koşusunda
Yoksa
şehir içerisinde gerçekleştirilen ve çok farklı bir ambiyansı ve özellikle özel
bir misyon ve anlam yüklü olan yol koşularında, 10K ve 15K asfalt koşularında
koşmaya sağlığım elverdiği sürece devam edeceğim.
Bugün maraton koşusu başlıklı bu yazımı yazmak için klavyenin karşısına oturduğumda son maraton koşum derken içim biraz burkuldu. Sanırım bu kadar kesin ve net konuşmamam gerektiğini de biliyorum. Kim bilir?
İlk maraton koşumu yine 2016 yılında yine Kıtalar Arası İstanbul Maratonunda koşmuştum. Ertesi sene yani 2017 yılında bir kez daha İstanbul maratonunda koştum.
Dolayısıyla
artık amatörce de olsa maraton nasıl koşulur? Maratona nasıl hazırlanmak
gerekir? Antrenman, beslenme ve dinlenme planlarınız nasıl olmalıdır?
Noktasında artık deneyimli olduğumu düşünüyorum.
Bunu
söylerken de amacım kesinlikle profesyonel seviyede süre hedefi olan bir
maraton koşusu değil, aksine maraton koşusunu sağlıklı bir şekilde bitirmeyi
hedefleyen kendi içerisinde bir strateji içeren ve hedefi, maraton koşusu için
konulan zaman süresi içerisinde finish noktasına yani hedefe sağlıklı bir
şekilde ulaşmak olan maraton koşusunu kastediyorum.
Dolayısıyla
maraton koşmayı hedefleyen ve ilk defa maraton koşacak arkadaşlarıma;
Başlıklı blog yazımı okumalarını tavsiye ediyorum.
Sanırım
maraton koşan ya da maraton koşmayı hedefleyen pek çok koşucunun neden maraton
koştuğuna ya da maraton koşmak istediğine dair bir hikâyesi vardır. Benimkisi
tamamen dağlar ile ilgili. Koşmaya başlamadan çok daha önce dağlara
tırmanıyordum. Koşmak benim için çoğunlukla 10 km ve 15 km koşularından
ibaretti.
Ama
dağlara çıkmak, dağın zirvesine ulaşmak kendi içerisinde pek çok strateji
gerektirir. Öncelikle fiziksel ve mental olarak her daim hazır olmalısınız.
Sadece bu kadar mı? Kesinlikle değil. Dağın zirvesine ulaşmak, mücadele gücü,
sabır, motivasyon ve haddini bilmek gibi kendi içerisinde pek çok dinamik
içerir. Konu ile ilgili olarak;
Zirveye mi Yürümek İstiyorsun?
Başlıklı yazımı okuyabilirsiniz.
İşte tam da burada neden maraton koşmak istediğimi ve koştuğumu anladığınızı düşünüyorum.
Hatta ünü maraton koşucusu Emil Zatopek’in çok sevdiğim bir alıntısını da altta paylaşmak isterim.
“Koşmak istiyorsanız çıkıp birkaç kilometre koşun. Farklı bir hayat yaşamak istiyorsanız, maraton koşun.”
Dolayısıyla
maraton koşmak fikrimin çıkış noktası dağlar yani keşif yapma isteği oldu. Türk
dağcısı Tunç Fındık’ın, 8000/Yüksek Macera isimli kitabının ön sözünde yazdığı
gibi;
Keşif
olayı Amerika’yı keşfetmek kadar büyük olmak zorunda değildir. İnsan ruhu
zorluklarla mücadele etmeye ve keşif yapmaya ihtiyaç duyar.
Dolayısıyla
maraton koşmak benim için dağlara çıkmanın şehir içerisinde gerçekleştirilen
karşılığı gibi. Maraton koşarken öyle
sınavlardan geçersiniz ki bunu tarif edebilmek için sanırım;
Bir maraton koşusu, 42.195 metre boyunca koşmak yaşamın her duygusunu içerirmiş.
Sözü kesinlikle açıklayıcı olacaktır. Geriye dönüp baktığımda, kesinlikle çok doğruymuş diyorum. Maraton koşusu boyunca koştuğunuz saatler içerisinde;
Start noktasında motivasyon üst düzeydedir. Kalabalığın coşkusu sizi de motive eder. Başlamak için artık sabırsızsınızdır. Yerinizde duramazsınız.
İlk 10 kilometre sonrasında her şey mükemmel gidiyordur. Gücünüz ve motivasyonunuz üst düzeydedir.
20. kilometreye geldiğinizde saatinize bakar ve kendinize şunu söylersiniz. Yolu yarıladım ve kendimi iyi hissediyorum. Sanırım hedeflediğim sürede bitireceğim.
25.ve 30. Kilometreler arasında artık yavaş yavaş maraton gerçeği ile yüzleşmeye başlarsınız. Glikojen depolarınız tükenmeye ve bacaklarınızda ki gücün tükenmeye başladığını hissedersiniz. Beyninizden gelen tek mesaj; Bu kesinlikle çok zor dur.
30 ve 40. Kilometreler arası artık tam bir savaş ve mücadeledir. Beyniniz en temel içgüdüsü olan, hayatta kalma içgüdüsü ile size karşı tüm oyunlarını oynar. Pes etmek kolay olanı seçmektir. İşte tam da burada çok sevdiğim bir sözü her seferinde hatırlar ve sıkça da paylaşırım.
"Güç zaferlerinizden gelmez. Mücadeleleriniz gücünüzü geliştirir. Zor bir hayatın içinde olduğunuzda ve teslim olmadığınızda. İşte güç budur."
Maratonun son 2 kilometresi artık bu büyük mücadelenin son anlarıdır. Ne yorgunluğunuz ne de tükenmişliğiniz artık bir anlam ifade etmez. Son bir gayretle finish noktasına doğru koşar ve yol boyunca sizi alkışlayan ve destekleyen insanların alkışları arasında en büyük ödülünüzü alırsınız. Takdir edilmek…
Sanırım başka hiçbir şey bu kadar acı verip aynı zamanda mutlu edemez. Diye düşünürsünüz. Bu arada kendinizi de çok yakından tanır ve kendi hakkınızda pek çok şeyi de öğrenirsiniz. Ne demek mi istiyorum? Sanırım bunu öğrenmek için maraton koşmalısınız.
Bir sonra ki yazımda görüşmek üzere hoşça kalın.
Selamlar…
Yorumlar
Yorum Gönder