Merhaba çok değerli HakkıŞenkeser “Benim Dikey Dünyam Okurları” Akdamar adası geçtiğimiz sene ağustos ayında yaptığımız Ağrı Dağı zirve tırmanışı sonrasında bölgenin tarihi ve turistik yerlerine yaptığımız ziyaretlerin duraklarından birisiydi.
Ağrı Dağı 5137 metre rakımlı zirvesiyle Türkiye’nin zirvesi. Bu heybetli dağa yaptığımız tırmanış sonrasında ekip olarak aldığımız karar ile Van gölünün takip ederek sırasıyla Van ve Ağrı şehirlerini, ayrıca il sınırları içerisinde yer alan tarihi ve turistik bölgeleri de ziyaret edelim diyerek Doğubayazıt ilçesinden yola çıktık.
Türkiye İran sınır hattını solumuza alarak D975 karayolunu takip ederek sırasıyla Van ili sınırları içerisinde yer alan Çaldıran ve Muradiye ilçelerinde kısa molalar verdikten sonra Van gölü tüm heybetiyle kendini gösterdi. Heybetiyle diyorum çünkü Van gölü aynı zaman da 3713 kilometre kare yüzölçümü ile Türkiye’nin en büyük, dünyanın da 15.büyük gölüdür. Yine karadan gölün etrafı dolaşılmak istenildiğinde 430 kilometre yol kat etmek gerekir.
Van Gölü, Bitlis ili sınırları içerisinde bulunan Nemrut volkanik dağının patlaması sonucu, bölgedeki tektonik çöküntü alanının önünün kapanmasıyla oluşmuş bir volkanik set gölüdür.
Çok sayıda koyu bulunan Van Gölü hem tatlı su hem de deniz ekosistemlerinden farklı bir ekosistem içerisinde yer almaktadır. Suları tuzlu ve sodalıdır. Göl suyu tuzluluk oranı %o19, pH değeri ise 9.8 dir. Bu yüzden Van Gölü yüksek rakıma ve sert kışlara rağmen donmaz. Göl su seviyesi iklime bağlı olarak yükselip, düşmektedir. Ancak ortalama olarak denizden yüksekliği 1646 metredir. Gölün ortalama derinliği 171 m, en derin yeri ise, 451 metredir. Yeni yapılan çalışmalar ile gölün yaşının 600.000 yıl olduğu belirlenmiştir.
Gölün doğu bölümünde dört ada vardır. Bunlar; Akdamar, Çarpanak, Adır ve Kuş adalarıdır. Adalar tarihi ve turistik özelliğe sahiptir ve 1990 yılında Arkeolojik Sit Alanı ilan edilmişlerdir.
Bizim güzergahımız da bu adalardan birisi olan Akdamar adasıydı. Doğubayazıt ile Akdamar adasının bulunduğu Van’ın Gevaş ilçesi arasında ki mesafe yaklaşık 210 kilometre yol boyunca pek çok kez durduğumuz için Gevaş ilçesine varmamız öğleden sonrayı buldu.
Akdamar Anıt Müzesi, Van'ın 50 km batısında, kıyıya yaklaşık 4 km uzaklıkta bulunan Gevaş ilçesinin sınırları dahilindeki Akdamar Adası'nda yer almaktadır. Akdamar adasına ulaşmak için Gevaş’ın Van gölüne kıyısı olan ve etrafı dalgakıran ile çevrelenmiş Cumar yarımadasında bulunan küçük bir liman içeresinde ki turistik gezi teknelerine binerek 20-25 dakikalık bir göl yolculuğu yapmanız gerekiyor.
Akdamar adası Van gölünün ikinci büyük adasıdır ve yüzölçümü 163.753 metre karedir. Adanın toplam kıyı uzunluğu da yaklaşık 3 kilometreyi buluyor. En yüksek noktası deniz seviyesinden 1912 metre yüksekte bulunan adanın batı uçlarında yüksekliği 80 metreye ulaşan dik kayalıkları görüyorsunuz.
Akdamar adası aynı zamanda ev sahipliğini yaptığı ve ada ile aynı adı paylaşan Akdamar kilisesinin tarihi kimliği sebebiyle, “Akdamar Anıt Müzesi” adı ile müze statüsünde olduğu için adaya 35 TL. müze giriş ücreti ödeyerek giriyorsunuz. Adaya giden teknelerin son sefer saati 17:00 gidiş dönüş tekne ücreti de kişi başı 20 TL. dir.
Biz de son sefer saati
olan saat 17:00’de gezi teknesine binerek Akdamar adasına ulaştık. Adaya
yaklaştıkça adanın güney doğusunda yer alan Akdamar kilisesi de kendini
göstermeye başlıyor. Adaya ayak basar basmaz patikadan ilerleyerek Kilisenin
etrafını çevreleyen surların içerisinden geçerek Kiliseye ulaşıyorsunuz. Kilise
taştan yapılmış ve üzerinde pek çok canlı tasvirinin bulunduğu etkileyici bir
yapı.
Akdamar Adasındaki kilise, Kudüs'ten İran'a kaçırıldıktan sonra 7. yüzyılda Van yöresine getirildiği rivayet edilen Hakiki Haç'ın bir parçasını barındırmak maksadıyla Kral I. Gagik'in emriyle 915-921 yıllarında keşiş aynı zaman da mimar olan Manuel tarafından inşa edilmiştir. Adanın güney doğusuna kurulmuş olan kilise, mimari açıdan Orta çağ Ermeni sanatının en parlak eserleri arasında sayılır.
Kızıl andezit taşından inşa edilmiş olan kilisenin dış cephesi, alçak rölyef şeklinde işlenmiş zengin bitki ve hayvan motifleriyle ve Kutsal Kitap'tan alınma sahnelerle bezenmiştir. Kilise bu özelliğiyle de Ermeni mimari tarihi içinde eşsiz bir konuma sahiptir.
İlk yapıldığında saray kilisesi olan yapı, sonradan manastır kilisesine dönüştürülmüştür. 2007 yılında geçirmiş olduğu restorasyon sonucunda Anıt Müze olarak hizmete girmiştir. Kilisenin çevresi daha sonraki dönemlerde ilave edilen yapılarla kuşatılmıştır. Kilisenin figürlü yapısı oldukça zengindir. Bunun yanında İncil ve Tevrat'tan alınmış çeşitli sahneler bulunmaktadır.
Yunus Peygamber’in denize atılması, Hz. Meryem ve kucağında İsa, Âdem ile Havva'nın Cennet'ten kovulması, Hz. Davut ile Kral Goliat'ın mücadelesi, Samson Filistinli ikilisi, ateşte üç İbrani genci, Aslan ininde Daniel sahneleri bunların bazılarıdır.
Kiliseyi ziyaret ettikten sonra adanın doğusuna doğru patikayı izleyerek yürürseniz bir seyir terasına ulaşıyorsunuz. Yol boyunca adanın şu anda ki ev sahipleri olan tavşanları pek çok kez görebiliyorsunuz. Bu arada ada ile ilgili yaptığım araştırmada 2015 yılında Akdamar adasında ki sayıları aşırı üreme sebebiyle 3000 rakamını geçen tavşanlar, eko sistemi tehdit ettikleri gerekçesiyle tuzak ile toplanma kararı alınmış ve kafesler kurulmuş. Yine tavşanları avlaması amacıyla yırtıcı bir kuş türü olan puhu kuşları da adaya bırakılmış.
Seyir terasına ulaştığınız vakit sizi muhteşem bir manzara karşılıyor. Önünüzde Van gölü ve ardında yine tüm heybeti ile yükselen 3550 metre rakımlı Artos dağı. Artos dağı tırmanmak istediğim dağlardan bir tanesi. Umarım bir gün tekrar bu bölgeye geldiğimde Artos dağına da çıkmayı çok isterim.
Akdamar adasının bir de efsanesi var. Adanın adının nereden geldiğine dair yaygın halk hikâyesine göre, zamanında bu adada yaşayan Ermeni baş keşişin güzelliği dillere destan Tamara adında bir kızı vardır. Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan bir genç bu kıza âşık olur. Bu genç Tamara ile buluşmak için her gece adaya yüzer. Tamara ise ona gece karanlığında yerini belli etmek için onu bir fenerle bekler. Bundan haberdar olan kızın babası, fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına iner ve sürekli yer değiştirerek gencin boşuna yüzüp, gücünü yitirmesine neden olur. Yüzmekten gücünü yitirip, yorulan genç çoban boğulur ve boğulmadan önce son nefesiyle "Ah Tamara!" diye haykırır. Bunu duyan kız da hemen ardından kendini gölün sularına bırakır. O günden sonra ada Ah Tamara! ismi ile anlatılır. Bu hikâye Ermeni şair Hovhannes Tumanyan anlatımıyla efsaneleşmiştir.
Seyir terasından hem Van gölünü hem de muhteşem Artos dağını batmaya yüz tutan güneşin gölün üzerine düşen siluetiyle izlerken arkadaşlarımızın teknenin geri dönüş için hareket saatinin geldiğini hatırlatmasıyla hızlı adımlar ile tekrar bizi Gevaş’a götürecek teknemize bindik.
Kıyıya çıktığımızda artık hava kararmaya başlamıştı ve yeni rotamız bu sefer de geçeyi geçireceğimiz ve ertesi gün gezeceğimiz Van şehriydi.
Evet değerli arkadaşlar. Dağlara yaptığım tırmanışlar ve dağlara olan tutkum sebebiyle güzide memleketimizin pek çok şehrinde pek çok tarihi bölgeyi de ziyaret etme fırsatım oldu. Elimden geldiğince, dilim döndüğünce de sizlere bu ziyaretlerimi aktarmaya devam edeceğim.
Bir sonra ki yazımda görüşmek üzere hoşça kalın.
Sevgilerimle
Yorumlar
Yorum Gönder